Küçük iskender etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Küçük iskender etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2011 Perşembe

Küçük İskender (ben ölürsem)

Ben Ölürsem

ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
ne bir ask zerafeti
ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm
hep rüzgar gülleri kokacak !


bir sinek cenazesinden dönmüsüm de sanki
agzim burnum kanyak
denizden yeni çikartmislar yagmurun ölüsünü
mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar


hummali sabrimin glayöllü dag köyleri
sana hasret sakimak mi yakisacak
çok arayacak çocuklugum esas sirrini
benim yüzüm bir kedi amipidir
ben ölürsem o kendiliginden çogalacak !


ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
ne bir buz yorgunlugu
ne bir sinema perdesi yirtik.. küçücük kabrim


bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak !
Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Ateş Üstünde İki Kuş)

Ateş Üstünde İki Kuş

-kimseye...


1.


onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
telgraflar alınırdı o saat
ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
güzel yalnızlıklarından


dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
timsah parçası kadın
-geceyle ölüm arasında
bir bağlaç gibiydim-


adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
içlerinden ikisi menekşe körü
diğer üçü ölüm virtiözü ben
ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
gözlerimi yumardım seni
özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
bütün kuşların aklı durur!
-kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
senin burnununucuna sürdüydüm-


kirpiklerinde bir karanfil kayması
külden bir elbise dikip çocukluğuma
papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
kapımın altından sızan sıvı kafatası
sen gök çetesinin reisi
ben yağmurun üvey oğlu.


-piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
vücudundaki udu indirirdim tenimden
söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası




2.


jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
hepsini birbiri ardınca dinler
birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
sen enjektörü sokarken damarına
'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
içki şişesinin kapağını seninle açar
seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
puslu bahçeden geçerken topuklarıma
müge dikenleri batardı
batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
birbirimize vidalanırdık geceler boyu
uyku,
bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
-annem! -benim de!
-sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
seksle oksitlenirdik
dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu


marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
james dean: çükümün soluk borusu


birarada düşünme alışkanlığı, birarada
duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
tehlikesi taşıyan ve birarada
özgünleşme bilincine erişmiş bir
gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
tepisine ne zaman maruz kalacağız
dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
kampanalar çalarken
taşocağında bulduğun
giyotin
eski bir eşarpla mavi.
ayrnıtlarını devşirip varlığının


eski bir okyanus macerasında
masal kitabımın en harbi korsanı
bıyıkları yeni bilenen şehzadem
süzdün ışığı.hole geçti uşak.
mumları iğnedanlığa batırdı


sen tanıdığım
en kadın
en erkek


kirpiklerinde bir karanfil kayması


1.


onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu
telgraflar alınırdı o saat
ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin
güzel yalnızlıklarından


dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da
tekbaşınıza otururdunuz sen ve o
timsah parçası kadın
-geceyle ölüm arasında
bir bağlaç gibiydim-


adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı
içlerinden ikisi menekşe körü
diğer üçü ölüm virtiözü ben
ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım
su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım
gözlerimi yumardım seni
özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce.
bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi
kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını
kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan
öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim
bütün kuşların aklı durur!
-kasıklarımda bulduğum ilk tüyü
senin burnununucuna sürdüydüm-


kirpiklerinde bir karanfil kayması
külden bir elbise dikip çocukluğuma
papuçlarını çaldım camii kapısı önünden
kapımın altından sızan sıvı kafatası
sen gök çetesinin reisi
ben yağmurun üvey oğlu.


-piyanonun sesini biraz kısar mısınız?
vücudundaki udu indirirdim tenimden
söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası




2.


jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong
birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish
hepsini birbiri ardınca dinler
birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde
sen enjektörü sokarken damarına
'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin
keserken jiletlerle bileklerini -ayak-
ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim
ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına
içki şişesinin kapağını seninle açar
seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını
puslu bahçeden geçerken topuklarıma
müge dikenleri batardı
batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça
birbirimize vidalanırdık geceler boyu
uyku,
bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza
sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu.
-annem! -benim de!
-sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de!
seksle oksitlenirdik
dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu
o parmaklar sessizce sokulur, hislenir
en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu


marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet
james dean: çükümün soluk borusu


birarada düşünme alışkanlığı, birarada
duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama
yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma
tehlikesi taşıyan ve birarada
özgünleşme bilincine erişmiş bir
gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin
tepisine ne zaman maruz kalacağız
dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın
kampanalar çalarken
taşocağında bulduğun
giyotin
eski bir eşarpla mavi.
ayrnıtlarını devşirip varlığının


eski bir okyanus macerasında
masal kitabımın en harbi korsanı
bıyıkları yeni bilenen şehzadem
süzdün ışığı.hole geçti uşak.
mumları iğnedanlığa batırdı


sen tanıdığım
en kadın
en erkek


kirpiklerinde bir karanfil kayması

Küçük İskender
Devamını Oku

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Küçük İskender (Alpha)

Alpha

Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!

Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:

aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!
Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Alp’in Defteri)

Alp’in Defteri
bir organ nakli gibi sevmiştim seni
çürük gözlerine bağışlanan ellerim
yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim
darmadağın
kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!

çok eskimiş bir aşkın hatırlanması

sevgilinin resmi karşısında
çocuksu bir iç kanaması
aslında işin açıkçası
rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi

hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!

ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi!
neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!

atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı!
mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı!
kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi
bir tabancayla tetiği gibi
bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi
kendisinden farklı, kendisinden ayrı
bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi
katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni!



Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Akasyalar)

Akasyalar
dışarda.
kristal bir tekrar olsun
istemiş haz tavı.
şekli buluğ
ise itibar uyandırır ölümü.

şüphesiz.
kindir tartaklar göğün boşluklarındaki aşkı.
su göçünün aksindeki ibne gölü.

uygundur.
tınılı parmakuçlarının hazin kül dansı:
kaynamış zampara gözlerin yorgun düğümü.

teşhirde.
ses geçirmeyen görüntülerin toy eşkıyası!
vücudu örterken inler mi düşgücü...

sırılsıklam.
o kopartacak karanlık kanın kabuklarını.
o kaplayacak insan derisiyle metal üzüntüsünü.

biliyor yılan
bir kımıldasa devrilecek akasya ağacının süngüsü.



Küçük İskender



İlk yerli füze 180 km menzilde

Devamını Oku

Küçük İskender (Aids)

Aids
Bana bir sonbahar fısılda
senden başka masumiyetim yok
çocukluğum tek tabanca

Herşeyi geriye saymaktan yorgunum
kaç intiharım varsa o kadar sevgilim var
içimdeki tabiat sana doğru fırlama

çıplak elle tuttuğum bir elektrik teli bu muamma



Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Ahlaksızlık)

Ahlaksızlık

Artık zamanın da
üstünde şık bir şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen
çocuklar için
kafatasları çelikten adamların şarkılarını
ya da rahibe pelerini
altına gizlenmiş,
gözleri irin torbalarıyla kanlı şeytanları
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
sisle örtülü bir tanrı yüzünde ortalık
henüz
güpegündüz bir şalla sarıldıysa dörtnala
karanlık bir an
çirkin bir vincin organik çengelinde
çağdışı bir cadı gibi kusarken kanlı
asılı kaldıysa
delikanlılarla yatıp
kalkan ivedi bir caddenin
dedeleri, dişsiz oratoryolar gibi embriyo ise
rahmine sıçarım böyle anaların diye
küfrederek dua adına açılıyorsa engerek yuvası avuçları
peygamber develerinin
artık zamanın da
üstünde şahsiyetsiz bir şık şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen
çocuklar için
kutsal kabahatleri ve mecazi kerhaneleri
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
ve bu sülalenin bütün arsız,
ağızsız ağıtlı kapılarını
o sisli yüzlerin yüzüne kapatmalı..



Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Ağır Bir Parfüm Reveransı)

Ağır Bir Parfüm Reveransı
Senden Sonraydı..

hayvansız kalmış bir orman
gibi ağlamaklıydı kainat;
Senden Sonraydı..

hangi dağda ateş yansa
o yana ağlardı atlar,
ve bir kartal
bir kartala dayıyorsa başını
aşk
çağrıldığı her randevuya
geç kalmış demekti!

Senden Sonraydı..
gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı
ah onun zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu
yeryüzünde,
ümit: kurugül çocuk! ümit: aksigül çocuk!
hayat! beni ılık ılık esir al!
diye bağırıyordum çakal karasında
hançer nefesinde!

çünkü
bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine
aşağı gölde kıyıya vuran genç nilüfer
ağzında bir başka genç nilüferle
ölmekteyse, ve akşamüstü
bir annenin çocuğunun üstünü örtüşü gibi
örtüyorsa sancıyı ve ölümü,
bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine!
çünkü
uyuyacak kurt soyunur
üstünden dağları çıkartırdı!
dağlar, kokarcalarına alevcesine sokulurdu
dağlar, sularına alev içercesine dokunurdu
dağlar, dağlarına dürüsttü
dağların namluya sürülü
kurşunu yoktu!
dağların mor avı çoktu dağların zor avcısı çoktu
dağlar, dağlara bir kez daldı mı
kendi doruklarından mahşeri vurgunlar yerdi
dağların grevi borandı, çıyandı, yabanıl ottu

dağlara sinsi bulutlarla inen eşkıya baruta
kuytu, postal niyetine haysiyet giydirirdi!

hele mermi bir kez müstehzi bir ifadeyle
savurduysa tunç buhardan yelelerini,
atların toynaklarına kan gibi menzil
bakışlarına menzil gibi kan otururdu!

atlara dağ kaldırmışlığı karanlığın
o şen nallarda rakseden yosma şavkın gerdanı
altına batırılmış isyanın şakırtısıyla tutuşurdu!
tutuş benim yağız yılanımı puşi gibi sarıp da
tutuş benim delioğlan fırtınamı
ağzında ağıt gibi yakıp da
dumanıyla
isiyle,
dermanıyla
iniyle,
inlenen ismine nakış gibi işlenen kahpe fermanıyla
kapına dayanan tanrı misafiri sevdam, aşkımla
belalanan dağım! belalı dağlım!
dağlara adak adamış bir toprağın yangınıyım ben de!

bakma! dağını emziremedim
siyah sütümde zehir şıngırdar!
kızma! dağına bir taş da ben koyamadım
kumumda tuz var!

ama senin kulağına eğilip
DAĞ diye fısıldayan bu dudak
bir gün ya elinden ya ayağından
ya eteğimden ya da alnından
öfkelenme, öpmeyecek,
sadece şehit düşmüş bir hayalet nehir gibi fışkırıp
başka
bambaşka dağlara at sırtında dörtnala kan olup akacak!
 
Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Afacan)

Afacan
Bir sineğe binmiş içimden havalanan soğuk toz 
baharatım 
tadıma karışıyor sonbaharın beyaz ceketli martıları 
Kayıtısızım kente akın eden şehvete karşı 
gözlerimde masmavi iki kurşun yarası 
vahşi hayvanların parçaladığı yüzümle yatıyorum 

çocuğum. okuldan kaçtım. karatahtada unuttum coğrafyamı

Devamını Oku

Küçük İskender (Adrena-Line)

Adrena-Line
aldırılan çocukları örgütleyen uyarıcı rengi smo
kinleriyle birşeye karşılık gelmeyen yabancı tesad
üfler odanın deniz gören pencerelerinden en zor
lusunun önünde bir
kaç saniye anlamı olmayan bir ad gibi durup yüzüstü
terkler ya da kendisinden geçmiş deli hiç'in
kullanmadığı süre için sınıflandırılmış rakslara
verili balolarda sezilen ölümün içyüzü; ders;
kim geri gider orada sakınıp kutsanılmayan ve
paramparçalanmış bir teklifsiz gözde hala aranılan kent
kentler göze girince gözbebeği acıya kan ilham eder;
yorumlanması güç yeryüzüyle aynı seviyede bir aşkı
altına batırarak ihtirasın değerini yükseltmen, ah zafer!
ah zaferlerle dönecek bir orduda tek ok çekmemiş asker
gibi biraz mahcup, biraz utanmış, biraz kalender!
ihtirası sesinde kilitli kalmış olanın sığındığı
mecburi çilingir!
denenen maymuncuk
denenen yumuşak topraktan anahtarlar
denenen, cinnet de denen makber
sen misin o büyücü meleğin gaspettiği çaresiz misafir!
bilmez gibisin
çaresiz misafirler, konakladıkları gece,
konakladıkları geceyle katledilirler!

sen de içermişsindir
hoş katliamlardaki yoksul hayvanları bir bir,
onlar ki göğe, okyanuslara ve ihanete hep söz verirler!
sen neredeydin? sen hangi çöküntüydün? ağlama.
sen bunu o gövdeyle mi kanıtladın yüzeyde? yazık. bağışla.
mesela sersemlemiş ruhların çarpıştığı yarım kurander
kaybolmuş inançların ardından yeşil bir pardesü
giymiş ve oturmuş bir orman gibi ansızın
çıkagelen kiralık peygamber! sen tanrının
ötdeliğinde bir siyah gelincik diye biten kıl,
tıraşlandığı aksiseda cehennemler sürükleyen!
ağzından yakalayıp ite kaka sürükleyen! önlem
alınamayan o dökülüşün, o içgeçirmenin, nefessizliğin
sınıra dayandığı muhteşem şölen! öl! işmdi sen öl! ve
ilk sen ol ölürken arkasına bakıp da, Utanın!
Utanın! diye seslenen!
 
Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (Abi)

Abi
Abi, biz seninle bir şeydik.
Arkamda çıkan kılı bana ilk sen gösterdin.
Yani yalan söylemiyorum, inan seni çok sevdim.
Kartpostalımdın; bütün arkadaşlara seni anlattım.
Şehre bir garip hal inse, camdan bakar, senden bilirdim.
Babam, 'Sarkma aşağı' derdi, 'Bakkal sepeti gibi...'
Güneşle batar giderdin abi, karşı apartmandaydın.
Karşı apartma her akşam batardı.
Bina ağır ağır toprağa gömülürdü; üzülürdüm.
Annem, nerden buluyorsa yaz kış karpuz keserdi.
Babam yaz kış kavun isterdi annemden.Ben üzüm severdim.
Ab,, camdan görürdüm; sen yaz kış üzüm yerdin.
Bir ağlardın, bir üzüm yerdin.
Bir ağlardın, bir üzüm yerdin.
Zümrüt yediği için karnı ağrıyan serçeydin abi.
Kanatları kesilmiş bir serçe.
bodrum katında, o ifrit yuvasında taklidi zor bir
serçe.Kolların delikti.Kollarındaki deliklerden Coca
Cola akardı.Pepsi fışkırırdı.Hepsi zincirlemeydi.

Çok seyredemezdim seni abi.
Babam kızardı.
Babam milliyetçiydi, yüzü kızardı mı kendine de kızardı.
Annemi bütün stratejik noktalarından hırpalardı.

Abi, biz seninle bir şeydik.
Sen beni hiç tanımadın.
Sana geceleri gelen o kız da beni hiç tanımadı.
Onunla sevişmeleriniz beni tanımadı.
Perdeniz aralıktı.
Onunlar tartışmalarınız beni tanımadı.
Bizimkiler uyuyordu.Sokağa inmiştim.
Ona sapladığın bıçak beni tanımadı.
Perdeniz aralıktı.
İçerisi loştu.
Onu sessizce dışarı taşıman beni tanımadı.
Kapıda karşılaştık bir anda...üçümüz...birimiz cansız...
Kızın bacaklarından tuttum yardım için.
Bagaja koyduk.
Araban vardı.
Araba güzeldir, plakasındaki harfler çağrışım yapıyorsa.
Örneğin
MT:Matriks, en sevdiğim film.
Örneğin
FK:Franz Kafka, en sevdiğim matematik işlemi.
Örneğin
KC:Kurt Cobain, en sevdiğim tabiat olayı.
Senin arabanın plakası yoktu abi.
Hiç konuşmadık yol boyunca.
Bir ömür boyu seninle konuşmamayı göze almıştım ben zaten.
Önde, yanında oturdum.
Gözlerini yoldan ayırmıyordun abi.
Trafik kurallarına uymak da güzeldir.

Sahile geldiğimizde sabah oluyordu.
Üç beş deniz kuşu havada durup bize baktı.
Cesedi çıkartıp suya attık.
Su, yuttu.
'Su her şeyi yutar.' dedin.
'Ben de karnemi suya atacağım.'dedim.
Gülümsedin.
Arabaya yaslanıp bir sigara yaktın.
Bana uzattın.
İkincisini dudaklarının arasına yerleştirirken,
'Kaça gidiyorsun? ! ' diye sordun.
'Lise bir.' dedim.'Ben hep lise bir okuyacağım.'
Yaktığın sigaradan derin bir nefes çektin.
Havadaki oksijenin yarısı ciğerlerine doldu dumanla.
'Yardımın için teşekkürler' dedin.
'Ben istedim' dedim.
Bönüp beni süzdün.
İlk kez.

'Artık herşeyi biliyorsun.' dedin.
'Ben hiçbir şey bilmiyorum, sadece gördüm.' dedim usulca.
'Doğru...' diye mırıldandın.
'Şimdi ne yapacaksın? ' diye sordum.
'Seni geri götüreceğim.' diye yanıtladın.'Varsay ki, bir zaman
önce seni ben bir yerlerden getirip o eve annenle babanın yanına
bırakmıştım.Ve artık seni alıp geri götüreceğim.'
'Olur.' dedim.'Ben düşünmeden gelirim.'
'Aferin.' dedin.'Uslu çocukmuşsun.'
Cebinden birkaç ilaç kutusu çıkarttın.
'Al bunu.Git, deniz suyuyla hepsini yut.Hadi! '

Haplar çok değildi.
Otuz civarındaydı
Kıyıdan yanına döndüm.
'Arabaya gir.Arkaya.Ve uzan! ' dedin.
Yaptım.
Sen direksiyona geçtin abi.
Arabanın içi lacivertti.
Anahtarı çevirdin.
Araba kalktı.
'Gideceğimiz yer hem uzak sayılır hem de yakın.Biraz uyumaya çalış.' dedin.
'Peki.' dedim.
Gözlerimi kapadım.
Ağzım kurudu.
Bedenim hafifledi.
Babam, 'Sarkma aşağı.' derdi, 'Bakkal sepeti gibi...'
İp koptu.

İp koptu.
Yere çarpan sepetteki üzümler, büyük bir gürültüyle infilak etti

Küçük İskender
 
Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (A)

A
Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
gidip saklandığım anlamlarda
hoş bir yan yok! Belki de
ölümü biraz teşvik etmeli!

Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.
Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.

Bu tuhaf adamların bilmeceleri çözmeleri imkansız!
birer harf gibi duruyor kentler haritanın ortasında
düzden de okusan, tersten de okusan
hayat değişmeyecek besbelli!

Satın alınmayacak bir gazete adeta içimdeki buzul dağ,
köşeyazarı bir ırmak akıyor
boğuyor cesur bir okura benzeyen ilk halimi!

Taklitlerinden sakınılan bir 'gece'
yatıyor uzayda sereserpe özgür, özgür ama serseri!

galiba cismim
yıldız yağmurunda rüya şemsiyesini açan casus gemi!

Evet!
Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!
her dakila yaklaşsalarda

ele vermiyorlar bedenimi!
 
Küçük İskender
Devamını Oku

Küçük İskender (34 ubj 29)

34 ubj 29
küçük chopin'e 

Joshua! sana bir bilmece olarak soruyorum 
kendimi ve kendimle ilgili 
tüm elektrik direklerini, ürkek kapı tıklatışlarını 

Naylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler 
bayatlamaz Joshua! izlediğim bir korku opereti 
olmasın ne olur birlikte suladığımız bu aşk 

cebinde buruşuk bir kağıt 
para gibiyim, anla Joshua!
 
Küçük İskender
Devamını Oku