Ben Ölürsem ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar ne bir ask zerafeti ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm hep rüzgar gülleri kokacak ! bir sinek cenazesinden dönmüsüm de sanki agzim burnum kanyak denizden yeni çikartmislar yagmurun ölüsünü mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar hummali sabrimin glayöllü dag köyleri sana hasret sakimak mi yakisacak çok arayacak çocuklugum esas sirrini benim yüzüm bir kedi amipidir ben ölürsem o kendiliginden çogalacak ! ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar ne bir buz yorgunlugu ne bir sinema perdesi yirtik.. küçücük kabrim bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak ! |
Küçük İskender |
Küçük iskender etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Küçük iskender etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Temmuz 2011 Perşembe
Küçük İskender (ben ölürsem)
Gönderen
TeknoKalp
zaman:
00:54

Küçük İskender (Ateş Üstünde İki Kuş)
Ateş Üstünde İki Kuş -kimseye... 1. onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu telgraflar alınırdı o saat ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin güzel yalnızlıklarından dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da tekbaşınıza otururdunuz sen ve o timsah parçası kadın -geceyle ölüm arasında bir bağlaç gibiydim- adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı içlerinden ikisi menekşe körü diğer üçü ölüm virtiözü ben ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım gözlerimi yumardım seni özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce. bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim bütün kuşların aklı durur! -kasıklarımda bulduğum ilk tüyü senin burnununucuna sürdüydüm- kirpiklerinde bir karanfil kayması külden bir elbise dikip çocukluğuma papuçlarını çaldım camii kapısı önünden kapımın altından sızan sıvı kafatası sen gök çetesinin reisi ben yağmurun üvey oğlu. -piyanonun sesini biraz kısar mısınız? vücudundaki udu indirirdim tenimden söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası 2. jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish hepsini birbiri ardınca dinler birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde sen enjektörü sokarken damarına 'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin keserken jiletlerle bileklerini -ayak- ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına içki şişesinin kapağını seninle açar seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını puslu bahçeden geçerken topuklarıma müge dikenleri batardı batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça birbirimize vidalanırdık geceler boyu uyku, bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu. -annem! -benim de! -sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de! seksle oksitlenirdik dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu o parmaklar sessizce sokulur, hislenir en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet james dean: çükümün soluk borusu birarada düşünme alışkanlığı, birarada duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma tehlikesi taşıyan ve birarada özgünleşme bilincine erişmiş bir gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin tepisine ne zaman maruz kalacağız dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın kampanalar çalarken taşocağında bulduğun giyotin eski bir eşarpla mavi. ayrnıtlarını devşirip varlığının eski bir okyanus macerasında masal kitabımın en harbi korsanı bıyıkları yeni bilenen şehzadem süzdün ışığı.hole geçti uşak. mumları iğnedanlığa batırdı sen tanıdığım en kadın en erkek kirpiklerinde bir karanfil kayması 1. onulmaz gecelerin epe parmakları olurdu telgraflar alınırdı o saat ince uçurumlarına ölü dolan plak ülkelerin güzel yalnızlıklarından dire straits'in hüküm sürdüğü bir pub'da tekbaşınıza otururdunuz sen ve o timsah parçası kadın -geceyle ölüm arasında bir bağlaç gibiydim- adamlar sahile iner hıçkıra hıçkıra kanun çalarlardı içlerinden ikisi menekşe körü diğer üçü ölüm virtiözü ben ben gitgide kararan vücudumu suda tutardım su bizi sayıklardı ben hüznü sayıklardım gözlerimi yumardım seni özlediğimi fısıldardım laci sineklere, yüz binlerce. bir baygın yılan sokulurdu ağzından ağzıma kimi kimi kere, yatağımda bulurdum kopuk bacaklarını kopuk hatıralarını bir yerlerinden kan sızlayan öylesine bir özlemdi ki sözünü ettiğim bütün kuşların aklı durur! -kasıklarımda bulduğum ilk tüyü senin burnununucuna sürdüydüm- kirpiklerinde bir karanfil kayması külden bir elbise dikip çocukluğuma papuçlarını çaldım camii kapısı önünden kapımın altından sızan sıvı kafatası sen gök çetesinin reisi ben yağmurun üvey oğlu. -piyanonun sesini biraz kısar mısınız? vücudundaki udu indirirdim tenimden söylemine mahlas burakılmış bir aşk tragedyası 2. jimmy hendrix, peter gabriel, lois armstrong birdy, angel heart, outsiders, la luna, rumble fish hepsini birbiri ardınca dinler birbiri ardınca seyrederdim sürekliyüzünde sen enjektörü sokarken damarına 'sabahattin ali'ye benziyorsun derdin keserken jiletlerle bileklerini -ayak- ben bir omzundan bir omzuna lir telleri gererdim ipek böcekleri salardım gülerken süzülen gözyaşlarına içki şişesinin kapağını seninle açar seninle kapatırdım çıkarken perili konağın kapısını puslu bahçeden geçerken topuklarıma müge dikenleri batardı batardın sayrı dolu geçmişinle yavaşça birbirimize vidalanırdık geceler boyu uyku, bir çocuğun nefesini çalan cin gibi gelirdi ayakucumuza sonra bir kadın çığlık çığlığa ağıt tutuştururdu. -annem! -benim de! -sen bir elementsin keşfedilmemiş -sen de! seksle oksitlenirdik dokunulmaz gecelerin tan parmakları olurdu o parmaklar sessizce sokulur, hislenir en kuvvetli unutuluşlarımıza dokunurdu marlyn: devekuşunun banyo yaptığı küvet james dean: çükümün soluk borusu birarada düşünme alışkanlığı, birarada duygulanım mekanizması, birarada ayrımsama yetisi olan ve birarada yaptırımcı olma tehlikesi taşıyan ve birarada özgünleşme bilincine erişmiş bir gettonun mütevazı ama sıradışı bireylerinin tepisine ne zaman maruz kalacağız dehliz ve ter. örtüşüyor ıslaklığın kampanalar çalarken taşocağında bulduğun giyotin eski bir eşarpla mavi. ayrnıtlarını devşirip varlığının eski bir okyanus macerasında masal kitabımın en harbi korsanı bıyıkları yeni bilenen şehzadem süzdün ışığı.hole geçti uşak. mumları iğnedanlığa batırdı sen tanıdığım en kadın en erkek kirpiklerinde bir karanfil kayması |
Küçük İskender |
2 Temmuz 2011 Cumartesi
Küçük İskender (Alpha)
Alpha Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi ağır ağır akarak kanıma karışmakta yokluğun! Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki: aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun! |
Küçük İskender |
Küçük İskender (Alp’in Defteri)
Alp’in Defteri
bir organ nakli gibi sevmiştim seni
çürük gözlerine bağışlanan ellerim
yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim
darmadağın
kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!
çok eskimiş bir aşkın hatırlanması
sevgilinin resmi karşısında
çocuksu bir iç kanaması
aslında işin açıkçası
rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi
hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!
ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi!
neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!
atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı!
mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı!
kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi
bir tabancayla tetiği gibi
bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi
kendisinden farklı, kendisinden ayrı
bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi
katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni!
Küçük İskender
Devamını Oku
bir organ nakli gibi sevmiştim seni
çürük gözlerine bağışlanan ellerim
yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim
darmadağın
kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!
çok eskimiş bir aşkın hatırlanması
sevgilinin resmi karşısında
çocuksu bir iç kanaması
aslında işin açıkçası
rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi
hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!
ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi!
neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!
atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı!
mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı!
kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi
bir tabancayla tetiği gibi
bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi
kendisinden farklı, kendisinden ayrı
bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi
katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni!
Küçük İskender
Küçük İskender (Akasyalar)
Akasyalar
dışarda.
kristal bir tekrar olsun
istemiş haz tavı.
şekli buluğ
ise itibar uyandırır ölümü.
şüphesiz.
kindir tartaklar göğün boşluklarındaki aşkı.
su göçünün aksindeki ibne gölü.
uygundur.
tınılı parmakuçlarının hazin kül dansı:
kaynamış zampara gözlerin yorgun düğümü.
teşhirde.
ses geçirmeyen görüntülerin toy eşkıyası!
vücudu örterken inler mi düşgücü...
sırılsıklam.
o kopartacak karanlık kanın kabuklarını.
o kaplayacak insan derisiyle metal üzüntüsünü.
biliyor yılan
bir kımıldasa devrilecek akasya ağacının süngüsü.
Küçük İskender
Devamını Oku
dışarda.
kristal bir tekrar olsun
istemiş haz tavı.
şekli buluğ
ise itibar uyandırır ölümü.
şüphesiz.
kindir tartaklar göğün boşluklarındaki aşkı.
su göçünün aksindeki ibne gölü.
uygundur.
tınılı parmakuçlarının hazin kül dansı:
kaynamış zampara gözlerin yorgun düğümü.
teşhirde.
ses geçirmeyen görüntülerin toy eşkıyası!
vücudu örterken inler mi düşgücü...
sırılsıklam.
o kopartacak karanlık kanın kabuklarını.
o kaplayacak insan derisiyle metal üzüntüsünü.
biliyor yılan
bir kımıldasa devrilecek akasya ağacının süngüsü.
Küçük İskender
İlk yerli füze 180 km menzilde
Küçük İskender (Aids)
Aids
Bana bir sonbahar fısılda
senden başka masumiyetim yok
çocukluğum tek tabanca
Herşeyi geriye saymaktan yorgunum
kaç intiharım varsa o kadar sevgilim var
içimdeki tabiat sana doğru fırlama
çıplak elle tuttuğum bir elektrik teli bu muamma
Küçük İskender
Devamını Oku
Bana bir sonbahar fısılda
senden başka masumiyetim yok
çocukluğum tek tabanca
Herşeyi geriye saymaktan yorgunum
kaç intiharım varsa o kadar sevgilim var
içimdeki tabiat sana doğru fırlama
çıplak elle tuttuğum bir elektrik teli bu muamma
Küçük İskender
Küçük İskender (Ahlaksızlık)
Ahlaksızlık
Artık zamanın da
üstünde şık bir şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen
çocuklar için
kafatasları çelikten adamların şarkılarını
ya da rahibe pelerini
altına gizlenmiş,
gözleri irin torbalarıyla kanlı şeytanları
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
sisle örtülü bir tanrı yüzünde ortalık
henüz
güpegündüz bir şalla sarıldıysa dörtnala
karanlık bir an
çirkin bir vincin organik çengelinde
çağdışı bir cadı gibi kusarken kanlı
asılı kaldıysa
delikanlılarla yatıp
kalkan ivedi bir caddenin
dedeleri, dişsiz oratoryolar gibi embriyo ise
rahmine sıçarım böyle anaların diye
küfrederek dua adına açılıyorsa engerek yuvası avuçları
peygamber develerinin
artık zamanın da
üstünde şahsiyetsiz bir şık şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen
çocuklar için
kutsal kabahatleri ve mecazi kerhaneleri
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
ve bu sülalenin bütün arsız,
ağızsız ağıtlı kapılarını
o sisli yüzlerin yüzüne kapatmalı..
Küçük İskender
Devamını Oku
Artık zamanın da
üstünde şık bir şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen
çocuklar için
kafatasları çelikten adamların şarkılarını
ya da rahibe pelerini
altına gizlenmiş,
gözleri irin torbalarıyla kanlı şeytanları
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
sisle örtülü bir tanrı yüzünde ortalık
henüz
güpegündüz bir şalla sarıldıysa dörtnala
karanlık bir an
çirkin bir vincin organik çengelinde
çağdışı bir cadı gibi kusarken kanlı
asılı kaldıysa
delikanlılarla yatıp
kalkan ivedi bir caddenin
dedeleri, dişsiz oratoryolar gibi embriyo ise
rahmine sıçarım böyle anaların diye
küfrederek dua adına açılıyorsa engerek yuvası avuçları
peygamber develerinin
artık zamanın da
üstünde şahsiyetsiz bir şık şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen
çocuklar için
kutsal kabahatleri ve mecazi kerhaneleri
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
ve bu sülalenin bütün arsız,
ağızsız ağıtlı kapılarını
o sisli yüzlerin yüzüne kapatmalı..
Küçük İskender
Küçük İskender (Ağır Bir Parfüm Reveransı)
Ağır Bir Parfüm Reveransı Senden Sonraydı.. hayvansız kalmış bir orman gibi ağlamaklıydı kainat; Senden Sonraydı.. hangi dağda ateş yansa o yana ağlardı atlar, ve bir kartal bir kartala dayıyorsa başını aşk çağrıldığı her randevuya geç kalmış demekti! Senden Sonraydı.. gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı ah onun ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu yeryüzünde, ümit: kurugül hayat! beni ılık ılık esir al! diye bağırıyordum çakal karasında hançer nefesinde! çünkü bir aşağı gölde kıyıya vuran ağzında bir başka ölmekteyse, ve akşamüstü bir annenin çocuğunun örtüyorsa sancıyı ve ölümü, bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine! çünkü uyuyacak kurt soyunur üstünden dağları çıkartırdı! dağlar, kokarcalarına alevcesine sokulurdu dağlar, sularına alev içercesine dokunurdu dağlar, dağlarına dürüsttü dağların namluya sürülü kurşunu yoktu! dağların mor avı çoktu dağların zor avcısı çoktu dağlar, dağlara bir kez daldı mı kendi doruklarından mahşeri vurgunlar yerdi dağların grevi borandı, çıyandı, yabanıl ottu dağlara sinsi bulutlarla inen eşkıya baruta kuytu, postal niyetine haysiyet giydirirdi! hele mermi bir kez müstehzi bir ifadeyle savurduysa tunç buhardan yelelerini, atların toynaklarına kan gibi menzil bakışlarına menzil gibi kan otururdu! atlara dağ kaldırmışlığı karanlığın o şen nallarda rakseden yosma şavkın gerdanı altına batırılmış isyanın şakırtısıyla tutuşurdu! tutuş benim yağız yılanımı puşi gibi sarıp da tutuş benim delioğlan fırtınamı ağzında ağıt gibi yakıp da dumanıyla isiyle, dermanıyla iniyle, inlenen ismine nakış gibi işlenen kahpe fermanıyla kapına dayanan tanrı misafiri sevdam, aşkımla belalanan dağım! belalı dağlım! dağlara adak adamış bir toprağın yangınıyım ben de! bakma! dağını emziremedim siyah sütümde zehir şıngırdar! kızma! dağına bir taş da ben koyamadım kumumda tuz var! ama senin kulağına eğilip DAĞ diye fısıldayan bu dudak bir gün ya elinden ya ayağından ya eteğimden ya da alnından öfkelenme, öpmeyecek, sadece şehit düşmüş bir hayalet nehir gibi fışkırıp başka bambaşka dağlara at sırtında dörtnala kan olup akacak! |
Küçük İskender |
Küçük İskender (Afacan)
Afacan Bir sineğe binmiş içimden havalanan soğuk toz baharatım Kayıtısızım kente akın eden şehvete karşı gözlerimde masmavi iki kurşun yarası vahşi hayvanların parçaladığı yüzümle yatıyorum çocuğum. |
Küçük İskender (Adrena-Line)
Adrena-Line aldırılan kinleriyle birşeye karşılık gelmeyen yabancı tesad üfler odanın lusunun önünde bir kaç saniye anlamı olmayan bir ad gibi durup yüzüstü terkler ya da kendisinden geçmiş deli hiç'in verili balolarda sezilen ölümün içyüzü; ders; kim geri gider orada sakınıp kutsanılmayan ve paramparçalanmış bir teklifsiz gözde hala aranılan kent kentler göze girince gözbebeği acıya kan ilham eder; yorumlanması güç yeryüzüyle aynı seviyede bir aşkı altına batırarak ihtirasın değerini yükseltmen, ah zafer! ah zaferlerle dönecek bir orduda tek ok çekmemiş asker gibi biraz mahcup, biraz utanmış, biraz kalender! ihtirası sesinde kilitli kalmış olanın sığındığı mecburi çilingir! denenen maymuncuk denenen yumuşak topraktan anahtarlar denenen, cinnet de denen makber sen misin o büyücü meleğin gaspettiği çaresiz misafir! bilmez gibisin çaresiz misafirler, konakladıkları gece, konakladıkları geceyle katledilirler! sen de içermişsindir hoş katliamlardaki yoksul hayvanları bir bir, onlar ki göğe, okyanuslara ve ihanete hep söz verirler! sen neredeydin? sen hangi çöküntüydün? ağlama. sen bunu o gövdeyle mi kanıtladın yüzeyde? yazık. bağışla. mesela sersemlemiş ruhların çarpıştığı yarım kurander kaybolmuş inançların ardından yeşil bir pardesü giymiş ve oturmuş bir orman gibi ansızın çıkagelen kiralık peygamber! sen tanrının ötdeliğinde bir siyah gelincik diye biten kıl, tıraşlandığı aksiseda cehennemler sürükleyen! ağzından yakalayıp ite kaka sürükleyen! önlem alınamayan o dökülüşün, o içgeçirmenin, nefessizliğin sınıra dayandığı muhteşem şölen! öl! işmdi sen öl! ve ilk sen ol ölürken arkasına bakıp da, Utanın! Utanın! diye seslenen! |
Küçük İskender |
Küçük İskender (Abi)
Abi Abi, biz seninle bir şeydik. Arkamda çıkan kılı bana Yani yalan söylemiyorum, inan seni çok sevdim. Kartpostalımdın; bütün Şehre bir garip hal inse, camdan bakar, senden bilirdim. Babam, 'Sarkma aşağı' derdi, 'Bakkal sepeti gibi...' Karşı apartma her akşam batardı. Annem, nerden buluyorsa Babam Ab,, camdan görürdüm; sen Bir ağlardın, bir üzüm yerdin. Bir ağlardın, bir üzüm yerdin. Zümrüt yediği için karnı ağrıyan serçeydin abi. Kanatları kesilmiş bir serçe. O serçe.Kolların delikti.Kollarındaki deliklerden Coca Cola akardı.Pepsi fışkırırdı.Hepsi zincirlemeydi. Çok seyredemezdim seni abi. Babam kızardı. Babam milliyetçiydi, yüzü kızardı mı kendine de kızardı. Annemi bütün stratejik noktalarından hırpalardı. Abi, biz seninle bir şeydik. Sen beni hiç tanımadın. Sana geceleri gelen o kız da beni hiç tanımadı. Onunla sevişmeleriniz beni tanımadı. Perdeniz aralıktı. Onunlar tartışmalarınız beni tanımadı. Bizimkiler uyuyordu.Sokağa inmiştim. Ona sapladığın bıçak beni tanımadı. Perdeniz aralıktı. İçerisi loştu. Onu sessizce dışarı taşıman beni tanımadı. Kapıda karşılaştık bir anda...üçümüz...birimiz cansız... Kızın bacaklarından tuttum yardım için. Bagaja koyduk. Araban vardı. Araba güzeldir, plakasındaki harfler çağrışım yapıyorsa. Örneğin MT:Matriks, en sevdiğim film. Örneğin FK:Franz Kafka, en sevdiğim matematik işlemi. Örneğin KC:Kurt Cobain, en sevdiğim tabiat olayı. Senin arabanın plakası yoktu abi. Hiç konuşmadık yol boyunca. Bir ömür boyu seninle konuşmamayı göze almıştım ben zaten. Önde, yanında oturdum. Gözlerini yoldan ayırmıyordun abi. Trafik kurallarına uymak da güzeldir. Sahile geldiğimizde sabah oluyordu. Üç beş deniz kuşu havada durup bize baktı. Cesedi çıkartıp suya attık. Su, yuttu. 'Su her şeyi yutar.' dedin. 'Ben de karnemi suya atacağım.'dedim. Gülümsedin. Arabaya yaslanıp bir sigara yaktın. Bana uzattın. İkincisini dudaklarının arasına yerleştirirken, 'Kaça gidiyorsun? ! ' diye sordun. 'Lise bir.' dedim.'Ben hep lise bir okuyacağım.' Yaktığın sigaradan derin bir nefes çektin. Havadaki oksijenin yarısı ciğerlerine doldu dumanla. 'Yardımın için teşekkürler' dedin. 'Ben istedim' dedim. Bönüp beni süzdün. İlk kez. 'Artık herşeyi biliyorsun.' dedin. 'Ben hiçbir şey bilmiyorum, sadece gördüm.' dedim usulca. 'Doğru...' diye mırıldandın. 'Şimdi ne yapacaksın? ' diye sordum. 'Seni geri götüreceğim.' diye yanıtladın.'Varsay ki, bir zaman önce seni ben bir yerlerden getirip o eve annenle babanın yanına bırakmıştım.Ve artık seni alıp geri götüreceğim.' 'Olur.' dedim.'Ben düşünmeden gelirim.' 'Aferin.' dedin.'Uslu çocukmuşsun.' Cebinden birkaç ilaç kutusu çıkarttın. 'Al bunu.Git, deniz suyuyla hepsini yut.Hadi! ' Haplar çok değildi. Otuz civarındaydı Kıyıdan yanına döndüm. 'Arabaya gir.Arkaya.Ve uzan! ' dedin. Yaptım. Sen direksiyona geçtin abi. Arabanın içi lacivertti. Anahtarı çevirdin. Araba kalktı. 'Gideceğimiz yer hem uzak sayılır hem de yakın.Biraz uyumaya çalış.' dedin. 'Peki.' dedim. Gözlerimi kapadım. Ağzım kurudu. Bedenim hafifledi. Babam, 'Sarkma aşağı.' derdi, 'Bakkal sepeti gibi...' İp koptu. İp koptu. Yere çarpan sepetteki üzümler, büyük bir gürültüyle infilak etti Küçük İskender |
Küçük İskender |
Küçük İskender (A)
A Ne idüğü belirsiz kelimeler gidip saklandığım anlamlarda hoş bir yan yok! Belki de ölümü biraz teşvik etmeli! Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi. Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki. Bu tuhaf adamların bilmeceleri çözmeleri imkansız! birer harf gibi duruyor kentler haritanın ortasında düzden de okusan, tersten de okusan hayat değişmeyecek besbelli! Satın alınmayacak bir gazete adeta içimdeki buzul dağ, köşeyazarı bir ırmak akıyor boğuyor cesur bir okura benzeyen ilk halimi! Taklitlerinden sakınılan bir 'gece' yatıyor uzayda sereserpe özgür, özgür ama serseri! galiba cismim yıldız yağmurunda rüya şemsiyesini açan casus gemi! Evet! Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni! her dakila yaklaşsalarda ele vermiyorlar bedenimi! |
Küçük İskender |
Küçük İskender (34 ubj 29)
34 ubj 29 küçük chopin'e Joshua! sana bir bilmece olarak soruyorum kendimi ve kendimle ilgili tüm elektrik direklerini, ürkek kapı tıklatışlarını Naylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler bayatlamaz Joshua! izlediğim bir korku opereti olmasın ne olur birlikte suladığımız bu aşk cebinde buruşuk bir kağıt para gibiyim, anla Joshua! |
Küçük İskender |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)