Günde üç öğün yemek yerine, gerekli besin öğelerini içeren gıdaları kısa aralıklarla tüketmek daha doğru olacaktır. Eğer aşağıda diyabet için vermiş olduğum diyet listesini sadık bir şekilde uygulayabilirseniz, bir hafta içerisinde kan şekeri kontrolünüzün mümkün olduğunu...'
10 Ekim 2014 Cuma
Diyabetler İçin Diyet

Günde üç öğün yemek yerine, gerekli besin öğelerini içeren gıdaları kısa aralıklarla tüketmek daha doğru olacaktır. Eğer aşağıda diyabet için vermiş olduğum diyet listesini sadık bir şekilde uygulayabilirseniz, bir hafta içerisinde kan şekeri kontrolünüzün mümkün olduğunu...'
23 Haziran 2013 Pazar
12 Eylül 2011 Pazartesi
Difteri (Kuşpalazı)
Difteri bir insan hastalığıdır; insandan insana solunum yolu damlacıklarıyla solunum yolundan, solunum yolu salgıları ve deri lezyonlarına temas eden eşyalarla indirek yoldan bulaşır. Kapalı yerlerde ve kalabalıkta bulunma olasılığının artması nedeniyle soğuk havalarda daha fazla görülür.
Difteri hastalığını bulaştıran kişiler çoğu kez boğaz difterili hastalar ve hasta olmayan boğaz taşıyıcılarıdır. Tropikal ülkelerdeki fakir kişiler, ılıman iklimli ülkelerde alkolikler, evsizler arasında deri difterili olgular bulaştırmada rol oynayabilirler.
A.B.D, Kanada ve Avrupa ülkelerinde 1924'den sonra aşılama sayesinde difterili olgu sayısı oldukça azalmış, yıllık insidans 1980'li yıllarda 100.000'de 0,002'nin altında saptanmıştır. Üçüncü Dünya ülkelerinde ise bazı yöreler endemik olarak kalmıştır. Örn: Brezilya, Nijerya, doğu Akdeniz Ülkeleri, Hindistan, Endonezya, Filipinler gibi. Eski Sovyetler Birliğinden ayrılan ülkelerde (Rusya, Ukrayna, Azerbeycan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Moldova, Tacikistan, Özbekistan) 1990-1993 yılları arasında difteri salgınları tekrar görülmüştür. Bu ülkelerle ilişkili olan diğer Avrupa ülkelerinde (Bulgaristan, Estonya, Almanya, Litvanya, Polonya vs.) ve A.B.D'nin bazı eyaletlerinde difteriye bağlı küçük salgınlar zaman zaman görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde 1987'de Elazığ'da küçük çaplı bir difteri salgını görülmüştür. Almanya, Finlandiya, İtalya, İngiltere gibi Avrupa Ülkelerinde 1990'dan sonra 20-32 arasında değişen sayıda difteri olgusu bildirilmiştir. Türkiye 1993 yılında Dünya Sağlık Örgütü'ne 69 difteri olgusu bildirmiştir. Ülkemiz için hem özellikle eski Sovyetler Birliği'nden ayrılan ülkelere ve Doğu Avrupa Ülkelerine ticaret amaçlı ve turistik gezilerin sayısındaki artış nedeniyle, hem de aşılamanın yetersiz olduğu yörelerde zaman zaman ortaya çıkabilmesi açısından difteri önemli bir hastalıktır.
Aşılama öncesi dönemde daha çok 15 yaş altındaki çocukların bir hastalığı olan difteri, son yıllardaki salgınlarda daha çok erişkinleri tutmuştur. Tam olarak bağışıklık sahibi olmayan bireylerde ölümle sonuçlanabilmesi ve ciddi, ömür boyu sürebilecek komplikasyonlar olması mümkündür.
(Diphtheria remains a serious disease throughout much of the world. In particular, large outbreaks of diphtheria occurred in the 1990s throughout Russia and the other former Soviet republics. Most life-threatening cases occurred in inadequately immunized persons. Travelers to disease-endemic areas are at increased risk for exposure to toxigenic strains of C. diphtheriae. Areas with known endemic diphtheria include Africa — Algeria, Egypt, and the countries in sub-Saharan region; Americas — Brazil, Colombia, Dominican Republic, Ecuador, Haiti and Paraguay; Asia/South Pacific — Afghanistan, Bangladesh, Bhutan, Cambodia, China, India, Indonesia, Laos, Mongolia, Burma (Myanmar), Nepal, Pakistan, Papua New Guinea, Philippines, Thailand, and Vietnam; Middle East — Iran, Iraq, Syria, Turkey, and Yemen; Europe — Albania and all countries of the former Soviet Union.)
Difterinin kuluçka süresi ortalama 2-4 gündür. Klinik belirtiler hastalığın yerleşim yerine göre;
1- Boğaz difterisi
2- Difteri krupu
3- Diğerleri olmak üzere üç başlık altında toplanabilir.
Genellikle boğaz difterisi zarlarının larenks ve soluk borusuna ilerlemesiyle oluşur. Bazen de doğrudan larenks tutulumu ile başlar. Difteri krupunda ses telleri üzerindeki zarlar nedeniyle ses kısılır, larenks lümenindeki daralma nedeniyle solunum zorlaşır. Lezyonların mekanik etkisinin kliniğe yansımasıyla üç dönem görülür:
a) Disfoni dönemi: Bu dönemde ses kısıklığı, çatallı "havlar gibi" öksürük görülür.
b) Paroksismal dispne dönemi: Zarın genişlemesiyle solunum sıkıntısı artar. Daha çok geceleri gelen nefes darlığı nöbetleri olur. Yardımcı solunum kaslarında kasılmalar görülür.
c) Asfiksi dönemi: Zarın lümeni giderek daraltması sonucunda; kalp atım ve solunum sayısında artış, yüzeyel solunum, morarma, daha önce huzursuz, hırçın, çırpınan hastada sakinleşme, reflekslerde zayıflama, nefes alamama ve ölüm görülür.
Bazen kopan zar parçalarının soluk borusu ve bronşlara inmesi sonucu solunum yollarının tıkanması ile ani ölümler görülebilir.
- Deri Difterisi: Özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük, kişisel hijyeni bozuk, evsiz ve alkoliklerde görülür. Deride iyileşmesi geç ve güç olan lezyonlar şeklindedir. Difteri zarları keskin sınırlı ülserler şeklinde görülür.
- Burun difterisi: Genellikle burun deliklerinin ön kısmında lokalize lezyonlar şeklindedir. Başlangıçta tek taraflı sonra iki taraflı olabilir. Uzun süreli seröz veya seropürülan burun akıntısı ile seyreder. Genel sistemik belirtiler çok hafif olmakla birlikte burun difterisi bulaştırma yönünden önemlidir.
- Difteri lezyonları yukarıda anlatılanlar dışında nadiren konjunktiva, vajina, kulak gibi bölgelerde de yerleşebilmektedir.
Difteriden korunmanın esasını toksoid aşı ile rutin aşılama oluşturmaktadır. Tüm yolcular genellile "üç aşı"–DTP (difteri/tetanos/boğmaca) olarak verilen aşının tarifine uymalıdırlar. İlk üç dozdan sonra, DT olarak 7 yaşına kadar ilave dozlar verilebilir, bu yaştan sonra düşük difteri muhteviyatına sahip bir aşı (Td) yapılır. Hem tetanos toksoid (aşağıya bakınız) ve hem de difteri toksoid yaklaşık olarak her 10 yılda bir ek aşı olarak verilebilir, monovalant difteri aşısının tercih edilmemesi tavsiye edilir.
Kadın Üreme Organları
ÜREME ORGANLARIN YAPI VE İŞLEYİŞİ
Kadının üreme organları, pelvik kaviteye yerleşmiş ve pelvik taban tarafından desteklenen iç üreme organları ile vulvada yerleşmiş dış üreme organlarından oluşur .Dış üreme organları; mons pubisten anüse kadar uzanan bölümde yer alan organları ve bunlara ait kas, damar ve sinirleri içerir.· Labia minör (küçük dudaklar): Labia majorlerin altında, damar ve sinir yönünden zengin, kılsız elastik dokulardır.
· Labia major (büyük dudaklar) : Vulvanın iki yanında, yukarıdan aşağıya doğru uzanan içleri yağ ve bağ dokusu ile dolu, kıllı, damar, sinir ve ter bezlerinden zengin deri kıvrımlarıdır. Labia majorler, labia minörleri, uretral ve vajinal açıklığı korurlar.
· Klitoris (Bızır): Erkekteki penisin karşılığı olan klitoris, labia minörlerin üstteki birleşme yerinin altında bulunan sertleşebilen bir organdır. Damar ve sinir yönünden zengin olduğundan cinsel uyarılar sonucu sertleşir ve kalınlaşır.
· Hymen/Vaginal Açıklık (Kızlık zarı): Vajinal açıklığı kısmen örten elastik bir mukoz membrandır. Üzerinde “Menstrual kan” ın ya da akıntının dışarı akmasını sağlayacak bir ya da birkaç delik bulunur. Ender olarak tümüyle kapalı olabilir. Hymenin yapısı kişiden kişiye farklılık gösterir. Kızlık zarı cinsel birleşme ile genellikle yırtılır ve hafif bir kanama olur. Bazı zarlar, ileri derecedeesnek olabilir ve cinsel birleşmede yırtılmadığı için kanamaya da neden olmazlar.
Kadın üreme organları dışında perineye açılan iki açıklık daha vardır. Bunlardan öndeki “üretranın alt deliği -üretral açıklık- meatus”, arkadaki ise “dışkı çıkış açıklığı-anüs”tür.Vajina (Döl yolu, hazne): Vulvayı uterusa bağlayan, 8-10 cm uzunluğunda, kas ve zarlardan oluşan bir organdır. Duvarları birbirine çok yakındır, fakat iç yüzeyi plikalar ile kaplı olduğundan cinsel ilişki ve doğum zamanında genişleme ve uzama özelliğine sahiptir. Vajinanın ortamı asit özelliktedir, böylece iç üreme organlarını enfeksiyonlardan korur. Vajina, doğum kanalı olarak işlev görmesinin yanı sıra, menstruasyon kanının aktığı ve cinsel birleşmenin (koitusun) gerçekleştiği bir kanaldır.· Uterus (Rahim, döl yatağı): Mons pubis ve mesanenin arkasında, rektumun önünde yerleşmiş, içi boş, hareketli bir organdır. Kadının en önemli üreme organları olan uterus,* normalde 8cm uzunluğunda, 5 cm genişliğinde ve 2,5 cm kalınlığında,* gebelikte aşılanmış ovumu ve bebeği içine alan ve onu geliştiren,* menstruasyon kanını oluşturan bir organdır.* Güçlü kas ve bağ dokusundan oluşmuştur.Uterus 3 tabakadan oluşmuştur. Parametrium, uterusun dış yüzünü örten tabakadır. Üzerini örten periton yaprağı, daha sonra karın içinde devam eder. Kalın bir düz kas tabakasından oluşanmyometrium tabakası, ortada yer alır. En içte ise müköz bir memebran olan endrometrium tabakası vardır. Uterusun tabakalarından endometrium; kendi özel yapısı ve over hormonlarının etkisi ile siklik değişikliklere duyarlıdır ve uyum sağlar.Uterus, korpus, istmus ve serviks olmak üzere üç bölümden oluşur. En büyük bölümünü korpusoluşturur. Korpusun üst kısmında bulunan fundus, uterusun en üst bölümüdür ve tubal açıklıklar, fundusun iki yanına açılır. Korpusun iç kısmında “kavum uteri” denilen geniş bir boşluk mevcuttur. Fetus bu bölümde büyür ve gelişir. İstmus, uterusun korpus ile serviks arasında yer alan en ince bölümüdür. Gebelikte açılıp kavum uteri ile birleşir. Serviks ise, erişkin bir kadında uterusun yaklaşık 1/3 ünü oluşturur. Ortasında servikal kanal bulunur. Bu kanalın, kavum uteriye bakan “iç” ve vajinaya bakan “dış” olmak üzere iki darlığı vardır. Kanal servikalin iç yüzeyi, endometrium mukozası olan tek katlı silendirik epitel ile örtülüdür. Bu tabaka, servikal dış darlık ve çevresinde, vajen mukozası olan “çok katlı yassı epitel” ile birleşir. Birleşme noktası, kadının yaşam dönemlerine göre değişik konumlarda olabilir. Örneğin cinsel olgunluk dönemindeki kadında dış darlıktan fornikslere doğru taşmıştır. Serviksin önemli bir bölümü bağ dokusundan oluştur. Bu sayede doğum sırasında incelerek 10 cm e kadar açılır. Servikal kanalda, salgı yapan hücreler bulunur. Bu hücreler, over hormonlarından etkilenerek, kokusuz, saydam ve alkalen özellikte servikal mukusu salgılar.· Tubalar (Tüpler,Yumurtalık kanalları): Uterusun üst köşelerinden overlere doğru uzanan 10-12cm uzunluğunda ince kanallardır. Uçları püsküllü bir yapıdadır. Tubalar, ovulasyonla overlerden atılan yumurtanın ve aşılanmış yumurtanın uterusa taşınmasını sağlar. Bu taşınmayı sağlayan mekanizma, tüplerin peristaltik hareketleri, tüplerde üretilen salgı ile tüp mukozasındaki siliaların (küçük tüycükler) yönsel hareketleridir.· Overler (Yumurtalıklar): Uterusun her iki yanında tubaların fibrial uçlarına yakın olarak yerleşmişlerdir. Overler; 4cm uzunlukta, 2cm genişlikte, 1cm kalınlığındadır. Overlerin iki görevi vardır.1) Yumurta hücresini geliştirip ovulasyonu sağlamak. Her ay (dönüşümlü olarak her ay bir yumurtalıktan olmak üzere) yumurtalıktan 7-8 yumurta gelişir, ama yalnızca bir tanesi olgunlaşıp çatlayacak boyuta ulaşır. Yumurta yapma ve yumurtlama etkinliği, ergenlikte başlar ve menopoza kadar sürer.2) İki önemli kadınlık hormonu olan östrojen ve progesteronu üretmek.2-Kadın Üreme Organlarının İşleyişiÜreme fonksiyonlarının normal devam edebilmesi için tüm kadın organizmasında, özellikle üreme organlarında, menarş (ilk adet görme) ile başlayan ve menopoza (adetten kesilme) kadar süren dönemde her ay düzenli değişiklikler olur. Buna “siklus/ menstrual siklus/ periyot” denir. Ortalama siklus süresi, 28 (22-35günler arasında normal sayılır) gündür.Kadın üreme fonksiyonu, hipotalamus, hipofiz, overler (östrojen ve progesteron) ve üreme organları özellikle uterusun endometrium tabakası arasında oluşan bir etkileşim mekanizması ile gerçekleşir.*Overlerde pek çok folikül hipofiz ön lobundan salgılanan FSH’ın etkisi ile olgunlaşmaya başlar ve her bir folikül östrojen salgılar. Bu süreçte östrojen kanda en yüksek düzeydedir. Bunun etkisi ile endometriumun bazal tabakası epitelle örtülür ve hızla gelişerek kalınlaşır, içindeki damarlar gelişir ve çoğalır Fonksiyonel tabaka, böyle oluşur.*Overlerde aynı anda gelişen ve içinde “yumurta hücresini” barındıran birkaç folikülden yalnızca bir tanesi, gelişimini tamamlar ve çatlayarak içindeki “ovumu=yumurta hücresi”ni dışarı atar. Bu olaya“ovulasyon=yumurtlama” denir. Ovulasyon, her ay farklı overlerde dönüşümlü olarak gerçekleşir ve ovulasyon dönemi, bir sonraki adetten ortalama 14 gün (11-16 gün) önceye denk düşer. Ovumun ömrü; yumurtalıklardan atıldıktan sonra 24-36 saattir.*Ovülasyondan sonra geride kalan folikül “korpus luteuma” dönüşür ve salgıladığı çok miktarda progesteron, az miktarda östrojen hormonu etkisi ile endometrium kalınlaşmaya devam eder. Endometrium yumuşak, ödemli ve kalın bir yapıya bürünür, böylece “fertilize ovum=zigot” un yerleşmesi için uygun bir ortam hazırlanmış olur.*Fertilizasyon=aşılanma olmamış ise, korpus luteum geriler, östrojen ve progesteronun kandaki düzeyleri düşer. Hormonal desteğin yitirilmesi, dolaşım spazmı ve doku iskemisi sonucunda endometriumun fonksiyonel tabakasında doku nekrozu meydana gelir, damarlar açılır ve fonksiyonel tabaka soyularak menstrüasyon kanı olarak vajinal yoldan dışarı atılır.Menstrüasyon kanının içerisinde; endometrial doku, kan, vajina epitel hücreleri ve servikal mukus vardır. Normal menstruasyon, 2-7 gün sürer ve kaybedilen kan miktarı 30-100 cc arasında değişir.İlgili Yazılar:
11 Eylül 2011 Pazar
Kasık Granülomu
Granüloma inguinale, Calymmatobacterium granulomatis adlı bakterinin neden olduğu ve genital organlarda kronik iltihaba yol açan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır.
Granüloma inguinale ılıman iklimlerde ender, tropik bölgelerde sık görülür.
Belirtiler ve Tanı
Belirtiler enfeksiyondan 1-12 hafta kadar sonra başlar. İlk belirti yuvarlak, kabarık bir şişlik oluşturan ağrısız, kırmızı bir nodüldür. Enfeksiyon genital bölgededir ancak hem kadınlarda hem de erkeklerde anüs, kalçalar ve yüzde de enfeksiyon olabilir.
Sonunda kabarık şişlikler genital organları örtebilir. İyileşme yavaştır, nedbe dokusu oluşur. Bu şişlikler sıklıkla başka organizmalarla enfekte olur. Granüloma inguinale tedavi edilmezse enfeksiyon vücutta kemikler, eklemler ya da karaciğere yayılıp şiddetli kilo kaybı, ateş ve kansızlığa neden olabilir.
Kızlık Zarı Dikimi
Kızlık zarı anatomik olarak vajinanın hemen giriş kısmında yerleşmiş, vagina içinde değil vaginanın hemen girişinde , dudakların 1-1,5 cm içindedir ve küçük dudaklara bağlıdır.Ortasında adet kanının ve vaginal salgıların akmasına olanak tanıyan ufak bir delik bulunmaktadır.Kızlık zarı ilişki, masturbasyon, travma veya muayene ile yırtılabilir.Yırtılma esnasında bir miktar kanama gelmesi beklenir ancak her zaman kanama olmaz ve bu da bizim gibi toplumlarda önemli sorunlara yol açmaktadır. Bazı tip kızlık zarları elastik kıvamdadır ve ilişki esnasında kanama olmayabilir. Bu tip kızlık zarları ancak doğum esnasında yırtılırlar. Kanama olmamasını diğer bir nedeni de kızlık zarının damarsız olan bir kısmından yırtılması veya çok az kanama olup bunu vajinal salgılarla anlaşılamamasıdır.Kızlık zarı dikilerek onarılabilir , burada başarı yırtığın oluş zamanına ve dokuların vereceği cevaba bağlıdır. Kızlık zarının tamirinde esas amaç zarı eski anatomik yapısına kavuşturmak ve cinsel birleşme esnasında kanamanın meydana gelmesini sağlamaktır. Kızlık zarı dikimi cinsel ilşki sayısı ve ilişkinin ne zaman olduğu farketmeksizin yapılabilir, hatta doğum yapmışlara bile uygulanabilmektedir.
KIZLIK ZARI NEDİR? Hakkında Merak Ettikleriniz
Kızlık zarı vajinanın girişinden birkaç santim içerde, ortası delik, soğan zarı inceliğinde bir zardır. Vajinaya bu zarın ortasındaki delikten daha büyük herhangi bir şey, birkaç santim girdiğinde, bu zar kenarlara çekilir, yani bozulur
Vajinaya girenin, penis, parmak, tampon ya da başka bir cisim olması durumu değiştirmez. Kızlık zarı vajina duvarlarına doğru çekilirken, üzerindeki kılcal damarlar çatlar ve bir kaç damla kan gelir. Bazı kızlık zarları esnektir, kılcal damar çatlaması olmaksızın kenarlara çekilebilir ve kanamazlar. Kanama genellikle vajinaya ilk giriş sırasında olur, ilk girişi izleyen hafta içindeki girişlerde de taze yara nedeniyle ufak kanamalar olabilir. Daha nadir olarak ilk giriş kısmi olabilir ve ilgisiz bir zamandaki tam girişte yeniden kanama olabilir.
- Kızlık zarı doğa tarafından vajenin giriş kısmına yerleştirilmiş olan ve kesin görevi bilinmeyen bir dokudur, bazı bilim adamları adet görünceye kadar vajeni ve rahmi dışarıdan gelebilecek mikroplara karşı koruyan bir oluşum olarak, bazılarıda sadece bir doku kalıntısı olarak değerlendirirler.Kızlık Zarı Yapısı nedir?
- Kızlık zarı, mukoza dediğimiz ağız içi yapısına benzeyen bir yapıya sahiptir.
Herkesde kızlık zarı varmıdır?
- Bazı kadınlarımızda doğuştan bulunmayabilir.
Kızlık zarı nerededir?
- Kızlık zarı vajina (dölyolu) girişinde yaklaşık 1-2 cm. içeridedir.
Herkesin kızlık zarı aynı mıdır?
- Hayır, kadından kadına çok büyük farklılıklar gösterebilmekle beraber belli başlı altı-yedi çeşide ayırabiliriz. Bunlar;
Kızlık zarı ilişki dışında ne zaman yırtılır?
- İlişki dışında nadir olarak bazen uzakdoğu sporu ,jimnastik gibi aktif ve normalin dışında bacak açma hareketi yapanlarda,kaza ve bazen düşmelerde yırtılabilir.
Yırtılan kızlık zarı sonra tekrar iyileşirmi?Kapanırmı?
- Hayır, farklı bir yapıya sahip olan kızlık zarının yırtılan kısımları hiç bir zaman kendiliğinden tekrar birleşmez.
Masturbasyon yaparken yırtılabilirmi?
- Eğer içinize bir şey sokmadan sadece sürtünme yoluyla masturbasyon yapıyorsanız yırtılmaz.
Kızlık zarı parmak girmesinden zarar görür mü?
- Bu kızlık zarının tipine bağlıdır, bazı kızlık zarına hiç bir şey olmayacağı gibi, bazıları da yırtılabilir.
İlk ilişkide çok acı verirmi?
- Genelde bu sizin partnerinizle ne kadar uyum içinde olduğunuza ve kızlık zarının tipinede bağlı olmakla beraber yavaş hareket edilecek olursa fazla bir acı vermez.
Ya yırtılmazsa?
- Yırtılmazsa bir jinekolog tarafından uyuşturularak size hiç bir acı verilmeden açılabilir.
İlk ilişkide kızlık zarının acısından çok korkuyorum,ne yapabilirim?
- Eşinizle anlaşarak bir jinekoloğa giderseniz, o kızlık zarınızı uyuştururarak size hiç bir şey hissettirmeden açabilir.
Çok kanarmı ?
-Hayır, pembe renkli (vajen salgıları ile karıştığı için kanın rengi açılır) bir kaç damla kan gelebilir.
Ya kanama durmazsa?
- Çok kalın kızlık zarlarında bazen olabilmektedir, doktora müracaat ederseniz o gerekli müdahaleyi yaparak kanamayı durduracaktır.
Kızlık zarı tamir edilir mi ? dikilir mi?
- Evet, kızlık zarı dikilir.
Kızlık zarını kim diker veya dikebilir ?
- Kızlık zarını sadece bir kadın doğum uzmanı diker.
Dikilen bir kızlık zarı yüzde yüz kanarmı?
- Evet, eğer bu işin uzmanı tarafından dikilmişse dikilen bir zar yüzde yüz kanar.
Dikilen bir kızlık zarının dikildiği ilişkiye gireceğim kişi tarafından anlaşılırmı?
- Kesinlikle hayır, sadece kadın doğum uzmanları veya adli tıp uzmanları bunu anlayabilir
Kızlık zarı dikilmesi için ilişki sayısının veya ne kadar süredir ilişkiye girildiğinin önemi varmıdır?
- Hayır yoktur, çocuk doğurmuş kadınlarda dahi bu kızlık zarı tamir edilir.
Kızlık zarı dikişi acırmı? ne kadar sürer? nasıl bir ameliyattır?
- Hayır acımaz, siz uyutularak veya o bölge uyuşturularak yapılır, 10 ila 30 dakika arasında sürer, operasyondan sonra rahatlıkla yürüyebilir veya çalışabilirsiniz. Hiç kimse sizin böyle bir operasyon geçirdiğinizi anlamaz.
Kızlık zarı ilişkiden ne kadar zaman önce dikilmelidir?
- Bu kızlık zarınızın tipine ve hekiminizin yapacağı ameliyata bağlıdır, bazen bir kaç ay evvel, bazen bir kaç gün evvel bazende bir yıl önce dikmek gerekir.
Dikildikten sonra nelere dikkat etmek gerekir? Duş vesaire gibi şeyler zararlımıdır?
-Özel bir şey gerektirmez ilk bir kaç gün hekiminizin önerilerine uymak gerekir, rahatlıkla bir kaç gün sonra duş alabilirsiniz.
Kızlık zarımı kendim kontrol edebilirmiyim?
- Hayır, uygun pozisyonu aldığınızda ayna yardımı ile sadece görebilirsiniz fakat tıbbi bilginiz yetersiz olduğu için hiçbir yorum yapamazsınız.
Kim kontrol edebilir?
- Sadece bir kadın doğum uzmanı bu konuda size yardımcı olacabilecektir.
Kontrol sırasında acırmı? veya zarar gelebilirmi?
- Hiç bir acı hissetmeyeceğiniz gibi, hiç bir zararda gelmeyecektir. Bu konuda bir şüpheniz veya sıkıntınız varsa muayeneye gidiniz. Kimse bu konuda muayene olmanızı garip karşılamayacaktır.
Klamidya Enfeksiyonu
Belirtileri
Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.
Tanı
Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuvarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve heryerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir.
Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır. Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir. Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yenidoğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması iddeal olarak yapılmalıdır.
Önlem
Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.
Tedavi
Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur. Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde birarada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.
Meme Büyütme Ameliyatı
MEME BÜYÜTME AMELİYATI (SİLİKON PROTEZ) Günümüzde bayanların en çok tercih ettikleri ve en yüz güldürücü ameliyatlardan birisi silikon ile meme büyütme ameliyatlarıdır. Hamilelik, emzirme, yaşlanma gibi nedenlerle göğüsler küçülebilir ya da gelişme geriliği sonucunda yeterli büyüklüğe ulaşmayabilir. Bu gibi durumlarda küçük olan memeyi büyütmeye ve dolgunlaştırmaya yönelik yapılan girişimler ile daha dolgun, daha iri, estetik olarak daha güzel görünümlü meme oluşturmak mümkündür. Bu büyütme en uygun silikon meme protezleri ile yapılabilir.Meme büyütme ameliyatı, meme dokusu altına yerleştirilen meme protezleri ile meme hacminin artırılmasıdır. Bu müdahale yapısal olarak küçük memeler için ya da doğumdan sonra küçülmüş ve içi boşalmış memeler için uygulanabilir.Muayeneden sonra cerrah, göğüs kafesini kaplayan deri ve göğüslerin durumu gibi ameliyatla ilgili kararları etkileyecek diğer değişkenleri hastaya anlatır. Memenin bariz olarak sarkık olduğu vakalar için, cerrah meme büyütme ameliyatına ek olarak meme derisini azaltacak, yeniden şekillendiren bir yöntem önerebilir.
Göğüs büyütmede kullanılan bir kaç cerrahi yaklaşım vardır. En sık kullanılan teknik, meme alt kısmının göğüs kafesine kavuştuğu bölgenin hafif üzerine yapılan meme altı kesisi veya meme başının çevresindeki koyu renkli derinin (areola) alt sınırı boyunca yapılan yarım daire şeklindeki areola çevresi kesisidir. Daha nadir kullanılan ise koltuk altına yapılan aksilla kesisidir. Yapılacak kesinin yeri cerrahın tercihine, hastanın isteklerine ve kullanılacak protezin tipine bağlı olarak değişiklik gösterebilir.Estetik göğüs büyütme ameliyatı için başvuran hastalar genellikle ulaşmak istedikleri göğüs büyüklüğünü tarif etmede güçlük çekerler. Sıklıkla, istedikleri sütyen numarasını söylerler. Cerrah özellikle hastanın isteklerini anlamalı, vücut ölçülerini almalı ve kendi vücut ölçülerine uygun olacak şekilde protez boyutlarını seçmelidir. Özellikle operasyon öncesi tek bir boy değil de, birden fazla boyutta protez getirilebilir, “sizer” denilen deneme protezlerle yapılan ölçüm ve değerlendirmeler sonucunda ameliyatta en doğru karar verilmiş olunur.Silikon meme protezleri, yapılan kesi yoluyla meme dokusunun altına ya da meme altında bulunan göğüs duvarı kasının (pektoralis majör) altında hazırlanan bir boşluğa yerleştirilebilir. Bu boşlukların özellikle protezlerin boyutlarından büyük olmasına önem verilmelidir.
Meme büyütme ameliyatlarında silikon meme protezleri kullanılmaktadır. Bunların içi silikon jel içeren ve serum fizyolojik içeren protezler olarak kabaca ikiye ayrılırlar. Son yıllarda koheziv jel denilen, protez kesilse dahi içindeki jel silikonun dışarıya akmadığı silikon protezler üretilmiştir. Ben her zaman için serum fizyolojik yerine, kohezive jel içeren protezleri tercih etmekteyim.Meme protezinin, kansere neden olmadığı birçok yabancı bilimsel araştırmalarla saptanmıştır. Bu araştırmalarda, 20-30 yıl gibi uzun süreler takip edilen hastalar incelenmiş ve meme protezi konulan hastalarda normal kadınlara göre meme kanseri oluşma oranı farklı çıkmamış hatta biraz daha düşük olduğu belirlenmiştir. Bu protezler allerjik reaksiyona yol açmazlar, toksik etkileri yoktur. Son derece güvenli kullanım alanları oluşmuştur.Ameliyatın kapsamına bağlı olarak işlem yaklaşık 1.5-2 saat civarında sürer. Ameliyatı takiben göğüslere pansuman uygulanır, sütyen kullanılır. Ameliyat sonrası, ağrı ilaçla kolaylıkla kontrol edilebilir ve birinci veya ikinci günde kaybolacaktır.Ameliyat izleri zamanla solacak, 6 ay – 1 sene sonra belli belirsiz hale gelecektir. Göğüslerdeki hafif derecede şişme ve renk değişiklikleri birkaç günde kaybolacaktır. Meme büyütme cerrahisinin amacı daha doğal ve dolgun gözüken göğüslerdir.Meme protez ameliyatlarının en önemli komplikasyonu kapsül kontaktürü denilen durumdur. Kapsül kontaktürü protez etrafında vücudun oluşturduğu dokunun memenin şeklini bozması, aşırı sert olarak ele gelmesidir. Bu ihtimal bazı faktörlere dikkat edilerek en aza indirilebilir. Uygun büyüklükte protez konulması, operasyon sonrasında masaj yapılması, ameliyatta temiz ve kansız çalışma kapsül kontaktürü ihtimalini azaltacaktır.Her iki taraftaki iyileşme sürecinin farklılığına bağlı olarak meme asimetrisi oluşabilir. Ameliyatı takip eden haftalarda hatta aylarda memede farklı derecelerde sertleşme ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda cerrah, yumuşaklığı arttırmak amacıyla meme masajı önerebilir. Ameliyatı takiben meme başlarında bazen duyu kaybolabilir, fakat çoğu vakada zamanla geri dönecektir.Genel olarak estetik göğüs büyütme ameliyatı hemen sonuç aldığımız yüz güldürücü, bayanların en çok rağbet ettiği ameliyatlardan birisidir. Fakat iyi bir sonuç almak için ameliyatın tecrübeli bir estetik cerrah tarafından yapılması şarttır. Göğüslerde bir şekil bozukluğu olmadıkça değiştirilmesine gerek yoktur.MEME BÜYÜTME AMELİYATI İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARMeme protezi kimlere yapılabilir?Birincisi küçük göğüslü hanımlar,ikincisi daha önce normal boyutlarda iken hamilelik veya çeşitli nedenlerle küçülüp sarkan göğüslü hanımlarda hem büyültme amaçlı hem de dikleştirme amaçlı yapılabilir. Küçük ve sarkık göğüslü hanımlar genelde destekli sütyen kullanırlar. Oysa buameliyatlarla protezi meme dokusu altına yerleştirilince doğal bir destek görevi görür ve memeyi dik gösterir.Silikon ameliyatlarından sonra meme kanseri görülme riski nedir?Amerika’ da silikon protezli kadınların ünlü plastik cerrahlara ve silikon üreten firmalara dava açmasıyla, silikon maddesi mercek altına alındı. Ünlü firmalar yıllardır silikonu araştırıyor. Araştırmalardan çıkan sonuç ise hep aynı; silikon kanser yapmıyor. Daha da ilginci ise silikon meme protezi takılan ve ameliyat olmamış kadınlar üzerinde geriye dönük yapılan araştırmalarda ise protezli kadınlarda normal popülasyona göre daha az kanserle karşılaşılmış olmasıdır.Hangi tip protezler kullanılır?Serum fizyolojik içeren protezlerin dezavantajı kıvam olarak jel protezlere göre daha sert olur ve nadiren sızdırma yapabilir. Jel protezler daha doğal olduğundan, bunları tercih etmekteyim.Bu operasyonlar nasıl yapılabilir? Ameliyattan sonra süt verilebilir mi?Üç yöntemle yapılabilir. Meme başından,meme alt kıvrımından veya koltuk altından girilerek operasyon gerçekleştirilebilir. Eğer memenin kahverengi kısmının çapı 3.5 cm ve üzerinde ise bu bölgeden, daha küçükse meme altından tercih etmekteyim çünkü meme başı etrafından yapılan ameliyatlarda iz çok çok az belli olmaktadır.Meme büyütmede kullanılan protez büyüklüğüne nasıl karar veriliyor?Öncelikle ameliyata karar veren kişinin istediği büyüklükte meme oluşturmak mümkündür. Fakat hekim hastasına bazı parametreleri de söylemesi gereklidir. Bunlar Boy ve kilo oranı Göğüs kafesinin genişliği Mevcut meme dokusunun büyüklüğü Meme başının konumu Mevcut meme dokusunun taban ölçüleri Bu parametreler ışığında hekim ile hasta en uygun protez seçimini birlikte yaparlar.Kullanılan protezin ömrü ne kadardır?Bazen ömürlük olabileceği gibi bazen de 15-20 yıl sonra değiştirilmeleri gerekebilir.Operasyon süresi 1-2 saat gibi kısa sürede gerçekleştiği için hasta aynı gün taburcu edilir veya 1 gece hastanede kalır. 7 gün içinde dikişleri alınır. Hasta arzu ederse 3 gün içinde işine dönebilir.İki göğüs arasındaki fark eşitlenebilir mi?Tecrübeli hekim var olan asimetriyi doğru protez seçimiyle aynı büyüklükte gerçekleştirebilir.Protezi istediğimiz zaman çıkartmak mümkün mü?Lokal anestezi ile 15-20 dakikalık bir operasyonla istediğiniz an protezleriniz çıkarılabilir.Sarkık göğüslerin düzeltilmesinde protez kullanılabilir mi?Evet kullanılabilir. Zaten protezin amacı büyültmenin yanı sıra sarkık göğüslerde meme dokusu altına destek amaçlı yerleştirilmesiyle sarkıklık giderilebilir.
http://www.miaplastestetik.com
MEME DİKLEŞTİRME (MASTOPEKSİ)
Göğüs dikleştirme estetik ameliyatı doğum sonrasında süt verme sebebiyle büyüyen göğüslerde süt vermenin kesilmesinden sonra göğüs hacminin küçülüp involüsyona uğraması, estetik görünümün bozulması sonucunda yapılır. Göğüslerde göğüs başı aşağı doğru sarkar. Bazı hastalarda ise fazla miktarda kilo verme sonucunda göğüs dokusunun küçülmesi de aynı sonucu doğurabilir.
Meme göğüs dikleştirme ameliyatlarında memenin yeniden eski formunu ve dikliğini kazanması amaçlanır. Meme başı çevresindeki koyu renkli alan (areola) geniş ise bu ameliyatla daraltılabilir. Ayrıca gebelik sonrasında meme bezlerinde bir hacim kaybı olmuşsa, ya da aynı ameliyatta bir hacim kazanma da isteniyorsa bu dikleştirme işlemine silikon meme protezi ameliyatı da kombine edilerek hem bir dikleştirme hemde büyüme sağlanabilir. Memedeki sarkma çeşitli şekillerde sınıflanır. Genellikle sarkma meme başının, meme altı çizgisinin hizasına veya daha aşağısında bulunması şeklinde ifade edilir. Sarkıklık meme altı çizgisi hizasında veya yakınında ise 1. derece (hafif) sarkma adı verilir. Bu durumda areola çevresinden bir doku çıkartılarak dikleştirme gerçekleştirilir. Meme ucu, meme altı çizgisinden 1-3 cm aşağıda ise 2. derece (orta) sarkma mevcuttur. Bu durumda daha fazla deri çıkartılarak, areola etrafında bir kesi olduğu gibi göğsün altına inen dik bir iz olacaktır (vertikal skar mammoplasti). Bazen bu iz “küçük t” şeklinde de planlanabilir. Meme ucu, meme altı çizgisinden 3 cm den daha aşağıda ise, 3. derece sarkma mevcuttur. Bu durumda ters-T şeklinde iz kalan mastopeksi uygulanır. Bu operasyonda meme altında yatay bir iz daha kalacaktır. Ancak bu metodun üstünlüğü memenin tam bir koni ve yuvarlak şekil alabilmesidir. Vertikal (dikey) kısa skar metodunda ise meme alt kısmında hafif bir potlaşma kalabilir. Bu pot, 1sene içinde giderek azalır. Tamamen kaybolmazsa, lokal anestezi altında ufak bir deri parçası yatay elips şeklinde çıkarılarak pot giderilir. Veya ilk ameliyat sırasında yatay “küçük t” eklenerek ameliyat tamamlanır.
Meme dikleştirme ameliyatlarında yapılan kesiler sonucunda dikiş hatlarında yukarıda tarif edilen izler oluşacaktır. Bu izler ilk aylarda daha belirgin ve kırmızımsı renkte olmakla birlikte aylar içinde yumuşayacak, renkleri beyazlaşacak ve daha az görünür hale gelecektir. Ancak bu izler sütyen ve bikini içinde kalan izler olduğundan hastayı rahatsız etmeyecektir.
Meme dikleştirme ameliyatları genel anestezi altında yapılır ve ortalama 3 saat sürer. Sonrasında bir kaç pansuman uygulanır ve dikişler 10-12. günler civarında iyileşir, dikiş almaya gerek olmaz.
Hasta 3-4 gün içinde işine dönebilir. 1 ay ağır sporlardan uzak durması önerilir. Estetik meme dikleştirme ameliyatı genel olarak iyi ve kalıcı sonuç veren, kişinin ruh sağlığını düzelten, onları yaşama daha bağlı hale getiren bir ameliyattır. Yeni şekillendirilmiş meme uzun süre dayanıklı olur ancak kilo değişiklikleri, gebelik, emzirme ve yerçekimi yeni sarkıklıklara neden olabilir.
10 Eylül 2011 Cumartesi
Meme Küçültme Ameliyatı
Meme küçültme ameliyatları, her ne kadar estetik ameliyat olsa da estetik olmayan amaçlarla da yapılabilmektedirler. Büyük ve sarkan göğüslere sahip kadınlar, memenin aşırı ağırlığı nedeniyle sırt, boyun ağrıları ve deri tahrişinden solunum problemlerine kadar değişiklik gösteren tıbbi sorunlara maruz kalırlar. Sütyen askıları omuzlarda derin izlere yol açabilir. Çok büyük göğüsler, kadının veya genç kızın kendini aşırı utangaç ve çekingen hissetmesine yol açabilir. Büyük ve sarkık göğüslerin yol açtığı bu tür şikayetlerden göğüs küçültme ameliyatları ile kurtulmak mümkündür.
Bu prosedürde yağ, meme dokusu ve deri çıkarılır; göğüsler daha küçük, daha hafif ve daha sıkı hale gelir. Aynı işlem sırasında 'areola' denilen meme başı etrafındaki koyu renkli deri halkasının çapı da küçültülebilir. Amaç kadına daha küçük, daha güzel şekle sahip ve vücuduyla orantılı göğüsler kazandırmaktır.
Meme Küçültme Ameliyatı İçin En Uygun AdaylarGöğüs küçültme ameliyatı, kozmetik bir iyileştirmeden öte fiziksel bir rahatlama amacıyla yapılır. Ameliyat için başvuran adayların çoğunun çok büyük, sarkan göğüsleriyle sorunları vardır; aktiviteleri kısıtlanmıştır ve fiziksel rahatsızlıkları oluşmuştur.Olguların çoğunda meme küçültme ameliyatı, göğüs gelişimini tamamlamadan yapılmaz, ancak eğer göğüslerin büyüklüğü ciddi fiziksel rahatsızlık oluşturduysa daha erken yaşlarda da yapılabilir. Bu ameliyat için en uygun adaylar işlemi tamamıyla anlayacak olgunluğa ulaşmış ve gerçekçi beklentileri olan kişilerdir.Ameliyat Sırasında Yapılan Prosedürlerİlk değerlendirmede, hastanın beklentilerini açıkça anlatması çok önemlidir. Meme muayenesi ve ölçümler yapılacak, ameliyat öncesi ile sonrasını karşılaştırabilmek için fotoğraflar çekilecektir. Cerrahınız sizinle yaşınız, memelerinizin şekli ve büyüklüğü, derinizin durumu gibi sonucu etkileyebilecek değişkenleri tartışacaktır. Meme başı ve areolanın yeni yerini de tartışmalısınız; çünkü bu yapı operasyon sırasında daha yukarıya alınacaktır ve meme gerisindeki çizgi ile aynı seviyede olmalıdır.Günümüzde memenin yapısına bağlı olarak “vertikal mammoplasti” yani sadece göğsün kahverengi kısmından aşağı doğru uzanan bir insizyonla yapılan ameliyatlar tercih edilmektedir. Bu durumda sadece düz bir iz kalacaktır. Bazı durumlarda bu iz “küçük t”, ya da “j” şeklinde olabilir. Ancak bu teknikler çok iri memelerde uygulanamamaktadır.
Göğüs küçültme teknikleri çok değişiktir ve çok büyük, sarkık göğüslü hastalarda çoğu 'ters T' şeklinde 'insizyon' (kesi hattı) içerir. Bu insizyon areolayı çevreler, aşağı uzanır ve meme gerisindeki doğal hattı takip eder. Fazla olan meme dokusu, yağ dokusu ve deri çıkarılır; meme başı ve areola yeni yerine, yukarı taşınır. Sonra her iki yandaki meme dokusu areola çevresinde ve orta hatta birleştirilirken, memenin yeni hatları şekillendirilir.Ameliyat genel anestezi ile hastane koşullarında bir ameliyathanede yapılır. Ameliyat yaklaşık 3-4 saat sürer. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın meme başı etrafında kesinlikle iz kalır. Ancak bu izler başlangıçta belirgindir, zamanla belli belirsiz hale gelebilir. Ameliyat sonrası izlerin derecesi memenin büyüklüğüne, kullanılan ameliyat yöntemine ve hastanın derisinin iz bırakma özelliğine bağlıdır.Ameliyattan sonra ince bir pansuman veya cerrahi sütyen giydirilmiş olacaktır. İlk 1-2 gün içinde birikebilecek kan ve sıvıları dışarı almak üzere her iki meme yanlarında dren yerleştirilmiş olabilir. Bu drenler en geç 3 gün içinde alınmaktadır. Hastalar 5 günde normal hayatlarına dönebilmekte, 12 günde dikişler kaynamaktadır.3-4 hafta boyunca ağır bir şey kaldırmak veya itmekten kaçınılmalıdır. Cerrahınız size normal aktivitelerinizi özetleyen detaylı bilgilendirmeyi yapacaktır. Birçok kadın sosyal aktivitelerine ve eğer çok yorucu değilse işlerine 2 hafta içinde dönebilir.Ameliyat sonrası doku şişmesi nedeniyle meme başı ve meme derisinde bir miktar his kaybı gelişebilir. Bu durum genellikle 6 hafta içinde kaybolur. Bazı hastalarda bu his kaybı 1 yıl veya daha uzun sürebilir; nadiren de kalıcı olabilir. Göğüs küçültme ameliyatı esnasında yapılan kesiler sonucunda dikiş hatlarında kaçınılmaz olarak izler oluşacaktır. Bu izler ilk aylarda daha belirgin ve kırmızımsı renkte olmakla birlikte aylar içinde yumuşayacak renkleri beyazlaşacak ve daha az görünür hale gelecektir.Tüm plastik cerrahi prosedürleri içinde, meme küçültme ameliyatları en hızlı fiziksel görünümde değişiklik ile sonuçlanandır. Büyük göğüslerin yarattığı fiziksel rahatsızlıktan kurtulacaksınız; vücudunuz daha orantılı hale gelecek ve giysileriniz size daha iyi uyacaktır. Sizi tanıyanlar belirgin bir şekilde kilo verdiğinizi bile düşünebilir.MEME KÜÇÜLTME AMELİYATI İLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULARAmeliyat sonrası ne şekilde gelişir?Ameliyat sonrası genellikle rahat geçer. Ağrı minimaldir. Kol hareketlerinde kısıtlılık olabilir.Göğüsler üzerine sütyene benzer sargı uygulanır veya bazı cerrahlar ameliyat sonrası hemen sütyen giydirir. Genellikle her iki memeye dren adı verilen borular yerleştirilir ve 24-72 saat içinde çıkarılır. Meme başı üzerine ayrı pansuman konur. Pansuman 2 gün sonra açılarak yara kontrol edilir. 7 gün sonra sargılar açılır. Dikişler 10-12 gün sonra iyileşir, dikiş almaya gerek olmaz. Hastanede 1gün kalınır. Erken dönemde şişlik olabilir, meme başında hissizlik ve deri üzerinde morumsu renk değişimi görülür bunlar kısa sürede kendiliğinden kaybolur.Meme küçültme ameliyatından sonra hasta bebeğine süt verebilir mi?Meme küçültme ameliyatı olan bazı kadınlar çocuklarını emzirebilmektedir. Ancak genellikle bunu önceden tayini zor bir durum olabilir. Ayrıca seçilecek ameliyat tekniğininde süt verme konusunda etkisini de hekim hastaya ameliyat öncesi anlatabilir.Ameliyat sonrası erken dönem riskleri (kanama, enfeksiyon, hematom,ağrı, yağ nekrozu vs) tecrübeli bir plastik cerrahın elinde iyi hastane koşullarında oluşması çok nadir komplikasyonlardır. Geç dönem riskleri asimetri, kötü yara izleri, emzirme problemleri sayılabilir. Hastanın hekimle ameliyat sonrası iyi takibiyle bu problemler azaltılabilir veya düzeltme olanağı verebilir.http://www.miaplastestetik.com İlgili Yazılar:
Nodül Nedir?
Tiroid bezinin içinde normal tiroid dokusundan farklı bir yapıdaki yumru şeklinde veya leblebi , nohut, bazen de nadiren ceviz veya portakal büyüklüğünde olabilen anormal doku büyümelerine nodül adı verilir. Nodüllerle birlikte çoğu zaman tiroid bezi de büyüdüğünden bu hastalığa nodüler guatr adı da verilir.
Bir nodülün hasta ve doktor açısından önemi nodülde kanser olup olmadığının öğrenilmesidir. İkinci önemli nokta ise nodülün aşırı hormon salgılama özelliği olup olmadığının ortaya konmasıdır.
NODUL VARSA MUTLAKA BİR ENDOKRIN UZMANINA BAŞVURUNUZ.
Toplumda Her iki Kişiden Birisinde Nodül vardır
Tiroid nodülleri toplumda çok sık görülen bir hastalıktır. Nodüllerin bir kısmı elle fark edilir ve bunların oranı toplumda % 7 civarındadır. İyot yetmezliği olan bölgelerde ise el ile fark edilebilen nodül sıklığı o toplumun % 25’ni bulur. El ile fark edilemeyen küçük nodül sıklığı ise daha fazladır ve ultrason ile tiroid bezleri incelendiğinde veya tarama yapıldığında toplumdaki % 50-60 kişide nodül saptanır. Bunun anlamı neredeyse her iki kişiden birisinde nodül olmasıdır. Ancak kişilerin çoğu bundan habersizdir. İyot yetmezliği olan bölgelerde nodüler guatr 2-3 kat daha fazla görülür.
Nodül Sıklığı yaşla Birlikte Artış Gösterir
Nodül sıklığı yaşla birlikte artar ve kadınlarda erkeklere göre 4 kat daha fazla bulunur.
Gebelikte tiroid nodülü çapında artma ve yeni nodül oluşumu sıklığında artış vardır.
Sıcak veya Soğuk Nodül Ne Demektir?
Bir nodülün sıcak veya soğuk olması sintigrafi tetkiki ile ortaya konan bir durumdur. Tiroid sintigrafisi teknesyum 99 isimli bir radyoizotop madde ile çekilir. Damardan verilen bu ilaç tiroid bezine gider. Eğer nodül bu maddeyi tutmaz ise sintigrafi filminde nodül bir boşluk olarak görülür. İlacı içine almayan bu nodüllere ‘’soğuk nodül’’ adı verilir. Verilen ilacı tutan nodüller ise sintigrafide siyah bir şekilde ortaya çıkar. Teknesyumu tutan bu nodüllere ise ‘’sıcak nodül’’ adı verilir. Eğer nodül diğer tiroid dokusuna benzer şekilde ilaç tutarsa bu nodüle ‘’ılık nodül’’ adı verilir.
Soğuk nodüllerde kanser oranı sıcak nodüllere göre daha fazladır. Buna rağmen sıcak nodüllerde de kanser olabilir. Bu nedenle bütün nodüllere sıcak veya soğuk olsun mutlaka biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi iki defa yapıldığı halde iyi huylu çıkanlarda anormal gelişim olmadıkça tekrar biyopsi yapmanın anlamı yoktur.
Kistik Nodül veya Solit Nodül Ne Demektir?
Nodüllerin bir kısmının içinde sıvı birikir ve bunlara kistik nodül adı verilir. İçinde sıvı olmayan sert nodüllere ise solit veya sert nodül adı verilir. Bir nodülün kistik veya solit olup olmadığı tiroid ultrasonu ile anlaşılır.
Tek Nodül veya Çok Nodül Ne Demektir?
Tiroid bezinde bazen tek nodül, bazen birden fazla nodül olabilir. Tiroid bezinde tek nodül de olsa çok nodül de olsa tiroid kanser oranı % 5’dir.
Her Nodül Ameliyat Gerektirmez
Nodüler guatrı olan her hastanın ameliyat edilmesi şart değildir. Ameliyat sonrası birkaç yıl içinde %20-30 hastada tekrar nodül gelişmektedir. Bu nedenle ameliyat edilmesi gereken nodüller kanser şüphesi olan nodüllerdir. Bir nodülde kanser olup olmadığı ancak nodüle iğne batırılarak yapılan biyopsi ile anlaşılır. Biyopside kanser yoksa özellikle küçük nodüller için (çapı 2,5 cm den küçük) ameliyat gereksizdir. Ameliyat, ancak biyopside kanser çıkarsa veya kanser yönünden şüphe varsa veya nodül çok büyükse (3cm ve üzeri) o zaman düşünülür. İğne biyopsisinin devreye girmesiyle artık lüzumsuz yere ameliyat olma dönemi kapanmıştır.
Bu nedenle bütün nodüllerde (sıcak veya soğuk olması fark etmez) biyopsi yapılması gerekir. Nodül küçükse biyopsi ultrason altında yapılır. İyi huylu çıkan bir nodülde böylece lüzumsuz yere yapılacak ameliyattan kurtulunmuş olur. Nodül iyi huylu çıktığı halde gittikçe büyüyorsa veya etrafındaki dokulara baskı belirtileri varsa bu nodüllerde ameliyat gerekebilir.
Nodül saptanan hastaların ilk önce Endokrinoloji uzmanına başvurmaları ve bu uzmanların önerisi doğrultusunda tedavilerini yaptırmaları gerekir.
Nodüllerde Kanser Sıklığı Ne Kadardır?
Nodüllerin yaklaşık yarısı tiroid bezinde tek nodül olarak bulunurken, geri kalan yarısı ise birden fazla nodül halinde vardır. Yani bazı hastaların bezinde tek nodül varken bazen birden fazla nodül bulunur. El ile yapılan muayenede tek nodül olan hastalarda tiroid ultrasonu yapıldığında daha küçük ilave nodüller de saptanabilir. Tiroid bezinde tek nodül de olsa çok nodül de olsa tüm nodüllerde % 5 oranında kanser olma riski vardır. Sıcak nodüller de kanser sıklığı az ( % 0.23) olmasına rağmen yine de kanser riski vardır. Soğuk nodüllerde kanser riski daha fazladır ( % 5 kadar).
Hangi Tiroid Nodüllerinde Kanser Olasılığı Yüksektir?
Nodülü olan bir hastada gittikçe ilerleyen yemek yeme zorluğu, ses kalınlaşması veya nefes almada zorluk kanser olma şüphesini artırır. Ancak, kanser olmayan nodüller sinire baskı yaparak ses kalınlaşması yapabilir.
Önceki yıllarda baş veya boyuna yönelik ışın tedavisi (radyoterapi) alan nodüler guatrlı hastalarda ve ailesinde tiroid kanser hikayesi olanlarda kansere eğilim artar.
Nodüler guatr kadınlarda erkeklere göre dört kat daha fazla görülür. Ancak tiroid kanseri erkeklerde daha çok görülür.
Erkek olmak, 20 yaşından önce ve 60 yaşından sonra birden nodül gelişmesi kanser için risk oluşturur. Erkeklerdeki nodüllerin % 8’inde kanser saptanırken kadınlarda bu oran %4-5’tir.
Yavaş veya ani başlayan ağrı veya hassasiyet nodül veya kist içine olan kanama nedeniyle olabilir veya ağrı tiroid bezi iltihabı nedeniyle de gelişebilir ve bu durum habis olmayan bir olaya işaret eder. Ancak bazen yayılmış kanserde de ağrı olabilir.
Nodüler guatrlı bir hastada boyundaki lenf bezlerinin şişmesi, nodülün sert olması, hareket etmemesi ve hızlı bir şekilde büyümesi kanser şüphesini artırır. Nodüllü hastalar Levotiroksin ilacı kullanırken nodül gittikçe büyüyorsa kanser şüphesi artar. Bu nodüllerde tekrar biyopsi yapmak gerekir. Çocuklarda nodül saptanması kanser riskini artırır. Bu nedenle mutlaka biyopsi yapılmalıdır.
TEDAVİ
Tedavi için Mutlaka bir ENDOKRIN UZMANINA başvurunuz.
KAYNAK: Prof Dr Metin Özata, 99 Sayfada Tiroid Hastaliklari, İş bankası yayını, 2008
19 Ağustos 2011 Cuma
Gebeliğin 3 ila 6. Ayı Arasında Neler Olur?
İkinci trimesterde yapılacak kan testleri, doğum öncesi testler ve ultrasonografi görüntüleri ile bebeğinizin sağlığının yerinde olduğundan emin olabileceksiniz. Bebeğinizin görüntülerinden onun büyüdüğünü, hareket ettiğini, vücudunda değişikliklerin meydana geldiğini gördükçe eşiniz ve akrabalarınız başta olmak üzere tüm yakınlarınızla bu büyülü gelişimi paylaşmak isteyeceksiniz. Bu, gerçekten oldukça keyifli bir süreçtir. Bebeğinizin dünyaya gelmesinden önceki 40 haftalık döneminin ikinci aşaması bu bilgiler ve gelişmeler ışığında tahmininizden de hızlı geçecektir.
Annenin Vücudunda Meydana Gelen Değişiklikler
Dış Görünümünüz
Birçok hamile kadının hamile olduğu 16. haftaya kadar dışarıdan bakıldığında belli olmaz. Elbette bu durum, vücut yapınıza ve nasıl bir hamilelik geçirdiğinize göre de değişir. 12. haftadan itibaren rahminiz, pelvis dediğimiz kalça kemiklerinizden yukarı doğru çıkmaya başlar. 20. haftadan sonra rahminizin tepesi göbeğinize kadar ulaşsa da, dışarıdan yine de belli olmayabilir. Bu süreye kadar vücudunuzda meydana gelen değişikliklerin hiçbiri belinizin kalınlığında çok belirgin bir artışa neden olmayabilir. Vücudunuzun içinde ve bebeğinizin gelişiminde hızlı değişimler olsa da, henüz dışarıdan fark edilmesi için biraz erkendir. Gene de çoğu gebe 16. haftadan itibaren yeni giysiler alma ihtiyacı hisseder. Hadi alışverişe…
Unutkanlık ve Sakarlık
Arabanın anahtarlarını buzdolabında mı unuttunuz? Sofrayı toplarken sıkça kırıp döküyor musunuz? Bu göstergelerin henüz bir bilimsel açıklaması yok, ama evet, ikinci trimesterde bazen daha belirgin olmak üzere, kadınların birçoğu gebeliği boyunca unutkan ve sakardır. Bu durum sizin de başınıza gelirse hiç endişelenmeyin, geçicidir. Bu şikayetleri ortadan kaldırmak için belki sihirli bir formül yok, ama duruma şöyle de bakabilirsiniz: Vücudunuz ve zihniniz, içinizde bir bebek taşıyor olmanın ekstra sorumluluğunu yüklenmiş durumda. Dolayısıyla bazı şeyleri unutmanız veya geç yapmanız, son derece anlayışla karşılanabilecek bir durum. Bebeğinizi kucağınıza aldıktan sonra, yaşantınızın ayrıntılarına eskisinden de enerjik bir biçimde sarılacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın!
Gaz
Hamileliğinizin ikinci trimesterinde, ara sıra rahatsız edici gaz sancılarının ve geğirmelerin meydana gelmesinden şikayetçi olabilirsiniz. Bilin ki, gaz sorunu yaşayan ilk hamile kadın siz değilsiniz! Ne yazık ki bu durumu önlemek zordur… Ama, örneğin, kabız olmamaya çalışarak bir adım atabilirsiniz. Bunun için de, biliyorsunuz ki, sindirimi zor olan ağır gıdalar tüketmemek gerek. Sizi rahatsız eden yiyeceklerden uzak durarak ve sık aralıklarla ama azar azar yiyerek bu sorunla mücadele edebilirsiniz. Bol su içmek ve yürüyüş yapmak da iyi gelecektir.
Mide Ekşimesi
Midenizin ürettiği asit yemek borunuza doğru yayıldığında, bir ekşime, hatta göğüs kemiğinin arkasında bir rahatsızlık hissedersiniz. Normal zamanda da olabilen bu yanmayı hamilelikte daha fazla yaşamanız çok doğaldır.
Bu durumun başlıca iki nedeni vardır: Vücudunuzun hamilelikte daha fazla ürettiği progesteron hormonu, sindirim sisteminizin faaliyetini yavaşlatır. Mideniz ile yemek borunuz arasında kapakçık görevi gören kaslarınız gevşer. Normalde mide asitlerinin yukarıya gitmesini engelleyen bu kasların gevşemesi nedeniyle, asitler yukarı yönelir. İkinci neden ise, rahmin büyüdükçe mideye baskı yapmasıdır. Bu da aynı şekilde asitlerin yukarıya gitmesine neden olur.
Bu konuda yapacağınız birkaç şey, mide ekşimelerinizi azaltabilir:
• Ağır öğünler yerine sık aralıklarla ve az miktarda yiyebilirsiniz (bir oturuşta midenizi doldurmayın)
• Dışarı çıkarken yanınızda bir bisküvi bulundurabilirsiniz -
• Baharatlı ve yağlı gıdalardan uzak durun
• Yatmadan kısa süre önce yemek yemeyin. Gece en az iki yastığı üst üste koyarak başınızı yüksekte tutun
• Doktorunuza danışmak koşuluyla mide yanmasını önleyen bir ilaç alabilirsiniz
Tüylenme ve Tırnakların
Hamileyken, el ve ayak parmağı tırnaklarınız eskisine göre daha çabuk uzayabilir. Eğer güvenilir ve temiz bir salona giderseniz, manikür ve pedikür yaptırmanıza itirazımız olmaz. Ancak temizliğinden ve kalitesinden emin değilseniz, bu işlemleri evde yapmanızı öneririz.
Aynı şekilde vücudunuzdaki tüylerin ve saçınızın da eskisinden daha çabuk çıktığını fark edebilirsiniz. Ayrıca, göbek, bel bölgesi gibi vücudunuzun daha önce tüy hiç çıkmayan yerlerinde tüylenmeler oluşabilir. Ağda, jilet veya epilatör gibi araçlarla bu tüyleri almanızda hiçbir sakınca yok. Ancak tüy dökücü kremlerin kimyasal maddeler içermesi nedeniyle bu dönemde kullanılmaması önerilmektedir. Şanslıysanız, tam tersi de olabilir ve tüyleriniz gebelik boyunca azalabilir.
Kasık ve Kann Ağrıları
Hamileliğin 18 ve 24. haftaları arasında, kasıklarınızın bir tarafında veya her iki tarafında birden ani bir sancı veya sürekli bir ağrı hissedebilirsiniz. Bu ağrılar genellikle ani hareketler yaptığınızda veya uzun süre ayakta kaldığınızda kendini gösterir. Bu sancılar round ligament dediğimiz rahmi yerinde tutan bağlardan kaynaklanır. Rahim büyüdükçe bu bölgedeki ağrılar da artar. Çünkü bir yandan bağlar da gerilmektedir. Ağrınız olduğunda ağrının ters tarafına yatmayı deneyebilirsiniz. Rahatsızlık verici olsa da, bu ağrılar gayet normal bir sürecin sonucudur. Güzel olan ise, hamileliliğinizin 24. haftasından sonra bu sancıların yavaş yavaş kaybolmasıdır.
Bazen ikinci trimesterin ortalarında, hafif ve kısa süren kasılmalar veya kramplar hissedebilirsiniz. Bu kasılmalar küçük Braxton-Hicks kasılmaları olabilir ve bu durumda endişelenmeniz gerekmez. Genellikle yürüdüğünüz veya fiziksel olarak hareketli olduğunuz zamanlarda ortaya çıkar ve ayaklarınızı uzatıp dinlendiğiniz zaman da geçerler. Eğer dinlenmekle geçmezse, kasılmalar düzenli hale gelirse ve bir saat içinde 6 kereden fazla tekrar ederse, doktorunuzu aramanızda yarar vardır.
Burun Tıkanıklığı
Hamilelik sırasında meydana gelen aşırı kan akışı, burnunuzdaki mukoza denen zarların şişmesine ve burunda tıkanıklık hissi yaşanmasına neden olabilir. Tuzlu su içeren damla kullanmak, bu tıkanıklığı gidermek konusunda işe yarayabilir ve oldukça güvenilirdir. Ayrıca geceleri horladığınızı fark edebilirsiniz (yani daha doğrusu siz değil de eşiniz!). Hamilelik süresince birden ortaya çıkan bu durumun nedeni yine burun tıkanıklığıdır. Peki bunun için ne önerebiliriz? Eşinize kulak tıkacı kullanmasını söyleyin! Şaka bir yana, burun tıkanıklığını daha etkili bir şekilde gidermek için kullanacağınız ilaçlar konusunda doktorunuza danışabilirsiniz.
Burun ve Dişeti Kanamaları
Hamilelik süresince gebeliğinizi desteklemek üzere artış gösteren kan akışı nedeniyle, burnunuzda ve diş etlerinizde küçük kanamalar yaşayabilirsiniz. Bu kanamalar genellikle zaman içinde kendiliğinden durur. Kanayan bölgelere hafif bası yaparak miktarını ve şiddetini azaltmaya çalışabilirsiniz. Ayrıca dişleriniz için yumuşak diş fırçaları kullanmak da işe yarayabilir. Eğer kanamalar gözle görünür ölçüde çoğalırsa ve sık sık olmaya başlarsa doktorunuza danışın.
Deride Görülen Değişiklikler
Hamileliğin ikinci trimesterinde derinizde göreceğiniz en belirgin değişiklik, karnınızın altında oluşan çizgidir. Göbek deliğinizden leğen kemiğinize dek uzanan bu koyu renkteki çizgiye “linea nigra” adı verilir. Teni koyu olan hamilelerde bu çizgi daha da belirgin şekilde görülebilir. Açık tenli hamile kadınlar ise bazen bu çizgiyi fark etmeyebilir. Doğumdan sonra yavaş yavaş kaybolacak olan bu çizginin hiçbir zararı yoktur.
Yüzünüz de yanak, burun ve göz çevreleri başta olmak üzere koyulaşabilir. Bir maske şeklindeki bu koyu tabakaya gebelik maskesi veya kloazma diyoruz. Öte yandan, güneş ışınlarına maruz kalmak maskenin daha da koyulaşmasına neden olabilir. Bu lekelerin birçoğu gebelikten sonra kaybolurken, kimilerinde de kalıcı hale gelebilir. Kalıcı hale gelmemesi için güneşe mutlaka yüksek koruyucu kullanarak çıkmanızı tavsiye ederiz. Vücutta spider anjiom dediğimiz kırmızı beneklerin oluşması da bazı hamile kadınlarda görülen deri degişimlerindendir. Doğumdan sonra muhtemelen tümü kaybolacak olan bu benekler nedeniyle endişelenmenize gerek yok.
9 Ağustos 2011 Salı
Çiller
Çiller (a.k.a. ephelides), daha çok açık tenli ve kızıl saçlı, mavi, yeşil ya da ela göz renkleri olan kimselerde görülen küçük kahverengi lekelerdir.
Hayatın erken aşamalarında ortaya çıkarlar ve yazın çoğalıp kışın hafiflerler. 40-45 yaşlarından sonra genellikle kaybolurlar.
Güneşe maruz kalmış bölgelerde oluşurlar: yüz, eller, göğüs ve sırt gibi. Bu kahverengi lekeler cilt tarafından üretilen bir pigment olan melaninin birikmesinden kaynaklanır. Vücutta var olan melaninin miktarı bireylerin cilt renklerinin tonunu belirler. Güneşe maruz kalındığında cilt UV ışınlarından gelebilecek zararı azaltabilmek için, reaksiyon olarak, daha fazla melanin üretir. Bu da melanin birikimine, dolayısıyla çil oluşumuna neden olur. Cildinizde renk farklılıklarının oluşmasını istemiyorsanız alınabilecek en etkili önlem güneşten korunmaktır. Böylece vücudunuzun kendini korumak için cilde “melanin üret” komutunu vermesine gerek kalmaz.
Çiller, yaş lekeleri (lentigines) ile benzerlik gösterebilir. Ancak yaş lekeleri hayatın ileri safhalarında ortaya çıkar ve her tür ciltte oluşabilir.
Melanin cildin üst tabakalarında oluştuğundan cilt renginizi açmak için peeling yapmayı düşünebilirsiniz. Bunu yaparken kullanılabilecekfarklı ürünler bulunmaktadır:
- Hydroquinone: popüler bir tedavi olmasına rağmen cildi tahriş edebilir.
- Kojic acid: 1989 senesinde Japonya’da ortaya çıkarılan bu tedavi, mantardan elde edilen doğal bir tedavidir. Cilde zarar vermediği gibi ciltteki renk problemlerinin tedavisinde çok etkilidir. Bu tedavi üst deri tabakalarına nüfuz ederek pigment oluşumuna mani olur.
- Alpha-hydroxy asitleri: yaşlı cilt hücrelerinin daha hızlı dökülmesine yardımcı olarak homojen renklenmeye yardımcı olurlar. Genellikle daha koyu olan yaşlı cilt hücrelerinin dökülmesi çil veya yaş lekelerinin daha az görünür olmasını sağlar.
Yukarıdaki tedavilerden birinin uygulanmasına karar verildiğinde güneşten özellikle korunmak ve kaçınmak zorunludur. Gerekli durumlarda, günde bir kaç kez güneş koruma faktörlü kremler kullanmak gerekir. Cilt rengini açıcı ürünler kullanıldığında ve peeling yapıldığında cildin üst ve koyu renkli katmanı hedef alınır.Daha alttaki cilt tabakalarında daha az melanin bulunur. Cildinizikorumadığınız taktirde, cilt kendi kendini korumak için daha fazla melanin üretecektir. Bu da koyulaşarak ciltteki renk farklılığının daha belirgin duruma gelmesine neden olur ve problem artarak devam eder. Çil ve yaş lekeleri sürekli bakım ve tedavi gerektirir. Tedaviye sonverilirse lekeler veya çiller tekrar ortaya çıkar. Ancak cilt “rejimi”ni sürdürmenin kolay yolu (cildinizi hem UVB hem de UVAışınlarından koruyacak) UV koruması bulunan, renk açıcı içeren, yumuşak ama etkili bir nemlendirici kullanmaktır. Unutulmaması gereken bir nokta!:Bazı çil ve cilt lekeleri dahili düzensizliklere bağlıdır. Örneğin karaciğer bozuklukları, hormonal veya metabolizmanınçalışmasına bağlı bazı düzensizlikler, tiroid bezinin fazla çalışması gibi. Eğer bu tür bir rahatsızlıktan şüpheleniyorsanız tedaviye içten başlamanız gerekir. Her zaman olduğu gibi bu yazıdaki bilgilerinmedikal tavsiye olarak algılanmaması ve gerekli durumlarda hekime danışılması en doğrusudur.
Kullanabileceğiniz doğal yöntemlerden bazıları şöyledir:
- Cildinizi ekşi süt ile yıkayın. Laktik asit cildinizi tahriş etmeden doğal bir peeling sağlayacaktır.
- Limon suyu kanıtlanmış bir çil savaşçısıdır. Limonu cildinize doğrudan sürmeyin: limon suyunu parmak uçlarınızla cildinize yedirmeniz yeterli olacaktır.
- Sebze ve meyve maskeleri uygulayın. (kayısı, çilek, salatalık gibi)
- Taze krema maskesi uygulayın. Bu maskeyi uyguladıktan sonra tamamen temizlemeyin: ince, yumuşak bir kağıt mendil ile hafifçe sildikten sonra cildinize nemlendirici sürün.
- Maydanoz suyunu eşit miktarda limon ve portakal suyuyla karıştırarak nemlendirici kreminizden önce uygulayın. Çillerinizin kaybolmasına yardımcı olacaktır.
- C vitamini açısından zengin besinler tüketin. Böylece güneşe karşı cildinizi güçlendirmiş olursunuz.
kirpik dökülmesini önleme kürü
Dökülen Kirpikler İçin Mucize FormülDökülen kirpikler hepimizin sorunudur. Bitkisel kürlerle dökülen kirpiklerin yeniden çıkmasının sağlanması ve daha gür, daha kalın kirpik çıkması mümkün. Ünlü Herbalist Suna Dumankaya’nın dökülen kirpiklerin yeniden kazanılması için açıkladığı mucize formül burada. Ben kendimde denedim ve kirpiklerim hiç olmadığı kadar uzun ve kalın.1 tatlı kaşığı buğday özü yağı, 3 adet ceviz ve 3 adet fındık.3 adet ceviz ve fındığın içini benmari usulü ısıtın. Süzerek cam bir kaba koyun. Elde ettiğiniz bu yağı kulak temizleme çubuğuna batırarak kirpiklerinize sürün. Gözlerinize inanamayacaksınız.
Metabolizmayı hızlandıran besinler
Diyet yaparken herkesin peşinde koştuğu daha hızlı kilo verdiren süper besinlerdir.Aslında daha hızlı kilo verdiren süper bir besin yoktur. Çünkü kilo verme durumu vücudumuzun enerji dengesi ile ilişkilidir. Fakat bazı besinlerin iştah ve metabolizma üzerinde etkisi olduğu doğrudur. Şimdi şehir efsanelerini bir kenara bırakıp, bilimsel gerçekliklerle iştahı ve metabolizmayı etkileyen besinleri inceleme vakti…
Yumurta: Örnek protein kaynağı olan yumurtanın tokluk süresini uzattığına dair bilimsel veriler vardır. Sabah kahvaltılarında bir adet haşlanmış yumurta tüketerek tokluk sürenizi uzatabilirsiniz.
Kırmızı acı biber: Acı biberin içerdiği kapsaisin adlı maddenin metabolik hızı arttırabileceği bilimsel çalışmalar ile saptanmıştır. Yemeklerinize ve salatalarınıza katacağınız bir miktar acı kırmızıbiber ile bedeninize canlılık, menülerinize lezzetekleyebilirsiniz. Ayrıca kapsaisin adlı maddenin iştahı azalttığına dair bilimsel verilerde bulunmaktadır.
Yeşil çay: Güçlü antioksidan etkisi ile bedenimizi zehirli maddelerden temizlemesinin yanı sıra, yeşil çay içerdiği bileşikler ile metabolik hızı da arttırmaktadır. Günde 1–2 fincan yeşil çay tüketerek metabolizmanızı enerjik hale getirebilir aynı zamanda bedenimize dost antioksidanları da alabilirsiniz.
Badem: Yağlı kuruyemişlerden olan badem birçok vitamin, mineral ve posadan zengindir. Bunun yanı sıra kalp sağlığını koruyan omega-3 yağ asitlerini de içerir. Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenme programında yeterli miktarda (aşırı değil!) badem bulunan kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha kolay kilo verdiğini göstermiştir.
Sirke: Salatalarınıza ekleyeceğiniz sirke tokluk sürenizi uzatabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, sirkenin içinde bulunan asetik asidin sindirim hızını yavaşlattığını ortaya koymuştur. Böylece kan şekeriniz daha dengeli yükselir ve daha uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Tarçın: İşte başka bir iştah azaltıcı… Tarçın üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda, tarçının özellikle şeker hastalarında kan şekeri dengeleyici bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Şeker hastasıysanız ve diyet yapıyorsanız hem daha uzun süre tok hissetmek hem de kan şekerinizi dengelemeye yardımcı olmak adına günde ¼ – ½ çay kaşığı kadar tarçın ile menülerinizi süslemeyi deneyebilirsiniz.
Zeytinyağı: Günlük yağ gereksinmesinin bir kısmı tekli doymamış yağ asitlerinden karşılandığında yani zeytinyağı tüketimi yeterli olduğunda metabolizmanın desteklendiği ve kilo vermenin kolaylaştığı bilimsel çalışmalar ile gösterilmiştir.
Salata: Öğünlere koca bir kâse salata ile başlamak veya öğün içerisinde bolca salata tüketmek öğünde alınan kaloriyi azaltabilir. Sebzeler yüksek posa yoğunlukları ile midede yer tutarak daha çabuk doymamıza yardımcı olurlar. Ayrıca zayıflama diyetlerinde görülebilecek bir sorun olan kabızlığında çözümünde önem taşırlar.
Etli, Sütlü veya Yumurtalı Çorba: Çorbalar öğünde daha az enerji tüketmek için farklı bir yoldur. Su içerikleri nedeni ile midede oluşturdukları basınç nedeni ile daha kısa sürede doymamızı sağlarlar. İlginç bir bilimsel veri de, protein içeriği yüksek çorbaların gün boyunca enerji alımını azaltmada diyet yapanlara yardımcı olmasıdır.
Peynir: İçeriğinde yer alan proteinler iştahı baskılamakta yardımcı olur. Bunun dışında yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile de zayıflamaya yardımcı etkisi olabilir. Yapılan bilimsel çalışmalar yetersiz kalsiyum tüketiminin kilo vermeyi zorlaştırdığını ortaya koymuştur.
Rezene Ve Rezene Çayı Faydaları
Rezene Ve Rezene Çayı Faydaları
Rezene, özellikle bebeklerde gaz söktürmek amacıyla yagın olarak kullanılır.
Kökünden, tohumundan ve yapraklarından yararlanılır.
FAYDALARI ;
* Yemeklerden yarım saat önce alındığında, iştah açıcı olarak kullanılabilir.
* Eğer yemekten sonra tatlandırmadan içilirse, sindirimi uyarıcı, şişkinliği giderici etkileri vardır.
* Kökü; idrar yetersizliğine, safra taşına iyi gelir.
* Tohumu; mide ve bağırsak gazlarına, zor sindirime, bağırsak parazitlerine, asabi kusmalara yararlıdır.
*Yaprakları; hazmı zor olan besinlerin sindirimini kolaylaştırır.
*Öksürük ve akciğer hastalıklarına karşı etkilidir.
*İştahsızlık, şişkinlik, öksürük, astım ve anne sütünü artırma gibi durumlarda etkilidir.
* Ses kısıklığına ve boğaz ağrısına karşı kullanılır.
REZENE ÇAYININ FAYDALARI ;
* Özellikle gaz ve kramp ağrılarında, mide ve bağırsak rahatsızlıklarında kullanılır.
* Bebeklerin gazlı olduğu zamanlarda sık başvurulan bir ilaçtır rezene çayı.
* Öksürük ve soğuk algınlıklarında ve çocuklarda boğmaca hastalığı sırasında rezene çayı yararlıdır.
* Hıçkırık, bulantı, idrar yolları iltihabı, böbrek taşları gibi birçok durumda rezene çayına başvurabiliriz.
Suna Dumamkaya’dan Zayıflama çayı
Suna Dumamkaya’dan Zayıflama çayı
Suna Dumankaya zayıflama formülleri ve önerileri nelerdir? İşte bu yazımızda Suna Dumankayanın kilo verdirici formüllerinden bahsedeceğiz. Yağ yakıcı formül ve zayıflama çayı tarifleri veren Suna Dumankaya’nın tavsiyeleri şunlar:
Suna Dumankaya Zayıflama Formülleri
Size zayıflamaya yardımcı formüllerinden iki tanesine değinmek istiyoruz. Bunlardan birisi yağ yakıcı formül, diğeri ise bitkisel bir zayıflama çayı.
Yak Yakıcı Formül
Gerekli Malzemeler:
1 adet Ananas
1 tutam Taze Nane
1 tatlı kaşığı Ceviz yağı
1 tatlı kaşığı Badem yağı
1 adet soyulmuş Limon
Yağ yakıcı formülün yapılışı
Bu malzemeleri bir kapta karıştırın. Blendırdan geçirin. Yağ yakıcı formülün sabah akşam tok karına birer bardak içilmesi tavsiye ediliyor. Karışımaisterseniz çok az miktarda bal da ilave edebilirsiniz.
Suna Dumankaya Zayıflama Çayı Tarifi
Zayıflatan bitki çayları tarifleri arasına Suna Dumankaya zayıflama çayı tarifini de eklemekte fayda var.
MALZEMELER:
1 tutam hibisküs
1 tutam tere tohumu
1 tutam sinameki
1 tutam biberiye
1 tutam mate tohumu
1 tutam melisa
1 tutam civanperçemi
1 tutam funda yaprağı
SUNA DUMANKAYA
SUNA DUMANKAYADAN KANI TEMİZLEYİCİ FORMÜL
-950 GR Greyfurt suyu
-200 Gr limon suyu
-200 Gr portakal suyu
bütün malzemeler karıştırılır ve saat başı içilir,3 gün tekrarlanır ve 1ay boyunca kırmızı et yenmez.
KAN YAPICI FORMÜL
-1 Adet elma suyu
-1Adet limon suyu
-1Tatlı kaşığı bal karıştırılır ve içilir
8 Ağustos 2011 Pazartesi
YENİLEYİCİ HAVUÇ MASKESİ
Yıpranmış ciltler için yenileyici havuç maskesi
Malzemeler:
* 1 yemek kaşığı sıkılmış havuç suyu
* 1 tatlı kaşığı tatlı badem yağı
* 1 tatlı kaşığı doğal süzme bal
* 1 yemek kaşığı ev yapımı yoğurt
Hazırlanışı: Bir kapta malzemeleri karıştırarak önceden temizlemiş olduğunuz yüzünüze ve boynunuza karışımı sürüyoruz. Yarım saat bekledikten sonra yüzümüzü ılık suyla yıkayarak, gül suyu sürüyoruz.
Faydaları: Havuç maskesi cildinizin asit-baz oranını dengeler, Aynı zamanda hasarlı ciltler için onarıcı etkisi vardır. Havuç maskesini haftada 2-3 kere uygulayabilirsiniz.